Ayşegül Büşra ÇALIK


Yunanistan Ekonomik Krizi ve Türk Yunan İlişkilerine Tesiri

Yunanistan Ekonomik Krizi ve Türk Yunan İlişkilerine Tesiri




2008 yılının sonlarında, başta ABD olmak üzere Yunanistan, Portekiz ve İspanya gibi birçok AB ülkesinde patlak veren ekonomik kriz, dünya piyasalarını alt üst etmiş ve bazı AB ülkelerini ekonomik ve siyasal açıdan iflasın eşiğine getirmiştir. 2008 sonundan itibaren de bütün dünyadaki reel sektör krizden olumsuz etkilenmeye başlamıştır. Toplam talebin gerilemesi ve finans piyasalarındaki gerileme ticaret hacminde daralmalarla sonuçlanmıştır ve güçlü sayılan birçok ekonomi krizde ciddi hasarlar almıştır. Bu durumun son örneği olan AB’de de birçok önlem alınmış ancak krizin bazı etkilerine karşı konulamamıştır. Euro alanı 2009 yılında %4,1 oranında küçülerek tarihindeki en büyük daralmayı yaşamıştır. AB ülkeleri içerisinde bu ekonomik krizden en çok etkilenen ülkelerden birisi de Yunanistan’dır.

Yaşanan Ekonomik Krizin İç ve Dış Nedenleri

Yunanistan’ın ulaştığı noktayı birkaç senede oluşan bir fırtına olarak görmek mümkün değildir. Bunun kökenlerini uzunca bir süreye yayılan ekonomik davranışlarda aramak lazım. Hiç bitmeyecekmiş gibi görünen kamu kaynaklarının hesapsızca harcanması, tüketim dengesizlikleri ve verimsizlikler Yunanistan krizinin altında yatan sebeplerdendir.

Euro Bölgesine dâhil olan devletlerde ortak para birimi olarak kullanılan Euro ise krizin derinleşmesinde temel bir unsur olmuştur. Çünkü para birimi olarak Euro’yu kullanan bu ülkeler de para politikasının Avrupa Merkez Bankası aracılığı ile tek bir elden yürütülüyor olması söz konusudur ve bu durum da ülke ekonomilerinin birbirine sıkı bir şekilde bağlı olmasına yol açmaktadır. O nedenle, bir Euro Bölgesi ülkesinde meydana gelen olumsuz bir gelişme diğer Euro Bölgesi ülkelerinin de kısa sürede bu durumdan etkilenmelerine yol açmaktadır. AB üyesi ülkelerin finans ve reel sektörlerinin yüksek entegrasyon düzeyi ülkelerin birbirinden etkilenme seviyesini ve hızını artırmaktadır. Bu sebeple 2010 yılının ortalarında Yunanistan’da ortaya çıkan borç krizi kısa sürede diğer Euro Bölgesi ülkelerini de etkisi altına almıştır. Ortaya çıkan bu krizle beraber AB ülkelerinin ekonomilerinin ve parasal birliklerinin geleceği de büyük bir tehdit altına girmiştir. Öte yandan, Yunanistan’da uzun bir süredir gündemde olan fakat bir türlü hayata geçirilemeyen reformlarla birlikte dış borçlanma ile sağlanan mali kaynaklar etkin bir şekilde kullanılamamıştır. Bunlara bir de küresel krizin yarattığı olumsuz hava eklenince Yunanistan kaçınılmaz olarak bir krizin eşiğine gelmiştir.

Yunanistan’da devam eden ekonomik krizin dış boyutunu ABD ve AB’de ortaya çıkan finansal krizler oluşturmakla birlikte asıl sorun Yunanistan’ın kendi içindeki siyasal, sosyal ve ekonomik dinamiklerinden kaynaklanmaktadır. Yunan ekonomisini çökerten sebeplerin en başında Yunanistan’ın tarihsel geçmişinden günümüze uzanan dönemde bir tehdit unsuru olarak gördüğü Türkiye’den olası saldırı ihtimallerine karşılık savunma harcamalarında görülen ciddi artış gelmektedir. Bu ciddi artış ekonominin krize sürüklenmesine yol açabilecek boyutlara gelmiştir. “Yunanistan’ın Türkiye’nin askeri gücünü dengelemeye yönelik savunma kabiliyetleri edinme hedefinin ülke bütçesindeki yansıması oldukça belirgindir. Nitekim savunmaya ayrılan bütçenin GSYH’ye oranı açısından Yunanistan, AB ve NATO üyesi ülkeler içinde en çok silahlanan ülke konumuna yükselmiştir.” Yunanistan’ın savunma harcamalarında görülen bu artış Yunan ekonomisinde kara bir delik oluşturmuştur.

Yunanistan’ı iflasın eşiğine sürükleyen iç nedenlerden biri de kamu harcamalarının yüksek düzeyde olmasıdır. Kamu harcamalarında görülen bu artış, dış ve iç borçlanmayı da beraberinde getirmiştir. Yunanistan’daki kamu sektörü borç stoku son iki sene içerisinde artarak 2008’de GSMH”nın %100’üne ulaşmıştır.  Kamu borçlanması diğer AB ülkelerinde olduğu gibi Yunanistan’da da önce sermaye krizine, sonrasında ise kamu maliyesi krizine yol açmıştır. Kriz, borçlarını ödeyemeyen banka ve sermaye sahiplerini etkilemiş bununla birlikte gelirlerinde ciddi daralma yaşanan halk kitleleri de ayaklanmış ve sonuç itibariyle Yunanistan’da sosyal patlama yaşanmasına sebep olmuştur. Yunanistan’ın borç stokunun artmasının en önemli nedenlerinden biri zayıf sermaye birikimine sahip olmasıdır. Yunan halkının aşırı ve lüks tüketimi gelir-gider dengesini bozan etkenlerden birisi olmuştur. Turizm geliri dışında ciddi gelir kaynakları olmayan Yunanistan, yeterli sermaye birikiminin de olmaması sonucunda diğer AB ülkelerine nazaran ekonomik açıdan daha fazla etki altında kalmıştır. Bu bağlamda Yunanistan, sermaye birikimi ve kapitalist gelişme düzeyi bakımından diğer Avrupa Birliği ülkelerine göre daha geridedir.

2008’de AB’nin Maastricht kriterlerinin tam beş misli yani GSMH’nın yaklaşık % 15’i kadar bir dış ticaret açığı ile karşı karşıya kalan Yunanistan dış kaynak yaratma zorunluluğu yaşamıştır. 1981 yılında AB üyeliğine kabul edilen Yunanistan kendisini AB içerisinde rekabet etmesi gereken etkin bir pazar ekonomisi içerisinde bulmuştur. Bu dönemde Yunanistan AB tarafından ciddi yardımlar almıştır. Yunanistan’ın birliğe girdiğinde kişi başına düşen geliri 9 bin dolarken 2009 yılına gelindiğinde bu rakam 30 bin dolara çıkmıştır. Yunanistan AB tarafından aldığı yardımlarla topluluk içerisinde rekabet edebilme gücüne sahip olmuştur. 2001 yılına gelindiğinde ise Yunanistan’ın AB’nin ortak para birimi olan Euro’ya geçişi Yunan ekonomisi dengelerini değiştirmiştir. 1993 yılında yürürlüğe giren Maastricht Anlaşması’nda, Euro bölgesine dâhil olan ülkelerin, ekonomi ve para piyasasına ilişkin yerine getirmesi gereken kriterler belirlenmiştir. Günümüzde Maastricht Kriterleri olarak bilinen bu anlaşmaya göre bugün için toplam 16 AB üyesinin dâhil olduğu Euro bölgesinde geçerli para birimi olarak Euro kullanılmaktadır. Bu kriterlere göre bu ülkelerin bütçe açıklarını, kamu borçları, uzun süreli faiz oranları ve parasal istikrarlarını Maastricht kriterlerine uygun hale getirmeleri gerekmektedir. Maastricht kriterlerinin getirdiği yükümlülükler Yunanistan ekonomisini içinden çıkılmaz bir hale getirmiştir. Yunanistan’ın 2001 yılında Euro Bölgesi’ne geçmeden önce ülkedeki bütçe açığının küçük gösterildiği ve bu uygulamanın ilerleyen yıllarda da devam ettiği bizzat Yunanistan Maliye Bakanı’nın 2004 yılında yaptığı açıklama ile ortaya çıkmıştır. “Yunan hükümeti, 2009 yılında % 12,7 olarak açıkladığı bütçe açığını 2012 yılında % 2,8'e indirmek için 14 Ocak 2010 tarihinde bir istikrar programı açıklamıştır. Ancak, daha sonra Yunanistan'ın 2009 yılındaki bütçe açığının GSYİH’nin % 15,4’ü düzeyinde olduğu ortaya çıkmış, bütçe açığına ilişkin söz konusu rakam, Euro Bölgesi ülkelerinin Maastricht Kriterleri çerçevesinde uyması gereken % 3 sınırının beş katına tekabül etmektedir.”  Buna dayanarak Yunanistan’ın AB’nin ulusal para birimi olan Euro’ya geçişi ile birlikte bütçe açıkları şeklinde sinyal vermeye başlayan durumun ekonomik ve finansal krize dönüştüğünü söyleyebiliriz.

Yunanistan’ı borç krizine sürükleyen diğer sebepler; yolsuzluk, rüşvet, erken emeklilikten dolayı kamu sektöründe görülen kadrolaşma ve uygulanamayan sektörel reformlardır. Yunanistan’daki krizin bir sosyal patlamaya dönüşmesinin önde gelen sebeplerinden birisi de yolsuzluk iddiası ile suçlanan politikacılardır. “Yunanistan Başbakanı Papandreou, başbakanlık koltuğuna oturduktan hemen sonra yaptığı açıklamada ülkesindeki asıl problemin ‘sistematik yolsuzluk’ olduğunu açıklamıştır.”

ABD’de faaliyet gösteren Brookings Enstitüsü’nün yaptığı bir başka araştırmaya göre, Yunanistan milli ekonomisinin %8’i yolsuzluk ve rüşvete kaynak olarak aktarılmaktadır. Bu durum devlet ekonomisini zarara uğratmakla beraber en çok da üzerinde vergi yükü fazla olan orta sınıfın ciddi ekonomik kayba uğramasına sebep olmaktadır. Yunan halkı bankalardan kaynak alamaz hale gelmiş, harcamalar ciddi ölçüde durmuş, şirketler faturalarını ödeyemez duruma gelmiş ve işsizlik artmıştır. Devleti zarara uğratmakla suçlanan politikacılara karşı halkın öfkesi, bir devlet bakanının sokak ortasında şiddete maruz kalmasına yol açacak boyuta gelmiştir. Ekonomik krizin sorumlusu olarak yolsuzluğa bulaşmış siyasetçileri ve ‘aşırı karlar’ elde eden bankaları gören halkın siyasetçilere ve sermaye sahiplerine duydukları öfke katlanarak büyümüştür. Yunanistan’da siyaset kurumu iflas etmiş bir görüntü sergilemektedir, sokakta yaşanan durum halkın siyasilere en ufak bir güveninin kalmadığını göstermektedir. Kayıt dışı ekonomi ve bankaların aşırı kar elde etmeleri rüşvet ve yolsuzluk iddiaları ile birleşince halkı sokaklarda çözüm aramaya yöneltmiştir. Diğer yandan krizin yarattığı ‘işsizler ordusu’ öfkelerini sokaklara taşıyarak her türlü yağmalama ve saldırıyı hak arayışı olarak görmüştür.

Yunanistan, AB ve IMF’den ilk kurtarma paketi 2010 yılının Mayıs ayında verilmek üzere toplam 220 milyar Euro’luk yardım almıştır. Yunanistan’a 2011 Temmuz ayı içerisinde yapılan AB zirvesi sonucunda % 3,5 faizle en az 15 yıl ve en fazla 30 yıl vadeli kredi paketi verilmesi karara bağlanmıştır. Bu pakete dayanarak Yunanistan, bütçe açığını kapatmayı planlayan önlemler aldığını açıklamıştır. Bu önlemler içinde; Kamu çalışanlarının maaşlarının dondurulması, vergilerin ve ülkedeki petrol fiyatlarının arttırılması yer almaktadır. Bunlara ek olarak krizi tetikleyen sebeplerden biri olan emeklilik yaşının yükseltilmesi de hedeflenmektedir.

Yunanistan Krizi ile birlikte AB ülkeleri de hareketli bir döneme girmiştir. Kriz her ne kadar Yunan piyasalarını alt üst etse de Yunanistan Euro Bölgesi’nde olduğu için hiç kuşkusuz krizin sonuçları Euro Bölgesi’ndeki AB ülkelerinin geleceğini de tehdit etmektedir. AB liderleri Yunanistan’a yardım konusunda çok istekli davranmamıştır ancak meydana gelen krizle beraber Euro’nun da itibar kaybetme sorunu karşısında özellikle Yunanistan’a yardım konusunda çok istekli görünmeyen Almanya, yapılan Liderler Zirvesi sonucunda ikna olmuştur. Yapılan bu yardım bir anlamda AB’nin de kendisini garantiye almasını sağlamıştır. AB’nin kendisine üye bir devletin ekonomik bunalımdan çıkamayarak iflasa sürüklenmesi hiç kuşkusuz AB’yi uluslararası arena karşısında “Krizi Yönetemeyen” bir örgüt konumuna getirecektir. Özellikle Yunanistan bankacılık sisteminin çökmesinin bir anlamda Almanya ve Fransa’nın bankacılık sistemlerinin de çökmesi anlamına geleceğinden Yunanistan’ın borç çıkmazından kurtulmasının AB için ne kadar önemli olduğu daha iyi anlaşılmaktadır.
Yunanistan’ın iflasının AB’ye maliyeti yaklaşık 300 milyar Euro’dur. Eğer Yunanistan, 2012 yılı içerisinde %2’lik büyümeyi tutturabilirse, Maastricht Kriterleri’ni tekrar yakalayabilmesi için ortalama 45 yıla ihtiyacı vardır.

Bütçe Açıkları ve Yunanistan

Yunanistan’da uzun yıllar süren bütçe açıkları, tasarrufları azaltmış ve ticaret dengesini olumsuz etkilemiştir. Yıllar boyunca ülkenin ithalatı artmış ve ihracatı azalmıştır. Bu diğer bir ifade ile ülke üretmeden tüketmeye başlamıştır. Gazetelerde çıkan Yunanistan’ı lüks merakı iflasa sürükledi haberleri bu gerçeğe işaret etmektedir. Yıllar itibariyle yüksek büyüme oranları yakalansa dahi bunun sanal bir büyüme olduğu2008’de başlayan krizde açık bir şekilde görülmektedir. Yatırımların düşmesine neden olan bütçe açıkları artarak devam etmiştir ve buna siyasi tercihlerde etkilenince çöküş kaçınılmaz olmuştur. Bütçe açıklarının uzun süre devam ettirilmesi veya kamufle edilmesi GSMH yükselmeleri ile mümkün görülmektedir. Çünkü büyüyen bütçe açıkları ile aynı orantıda veya daha hızlı büyüyen bir GSMH borç oranını düşük göstermekte, güven krizine neden olmamakta ve mevcut olumsuzlukları gizlemektedir. Fakat ekonomik durgunluk veya bir global bir kriz GSMH büyük oranda düşüşlere neden olursa borcun oransal büyüklüğü yükselecek ve güven krizi görülecektir. 15 Eylül 2008’de 150 yıllık dev finans kuruşu Lehman Brothers’ın iflası ile başladığı kabul edilen son ekonomik kriz Yunanistan üzerinde böyle bir etkiye neden olmuştur.

16 Aralık 2009 tarihlerinde Yunanistan’ın kredi notunu “A-”den “BBB+”ya düşürmüştür. “Fitch” ve“S&P”nin söz konusu kararlarını “Moody’s” de izlemiş, “A1”de tuttuğu kredi notunu 23 Aralık 2009 tarihinde “A2”ye indirmiştir. Bunu izleyen süreçte, Yunanistan ekonomisini kurtarmak için AB fonlarından ve IMF’den yardım istenmiştir. Alınan yardımların sonucunda vaat edilen ekonomik reformlar devletin küçülmesi ile sonuçlanacak tasarruf önlemleridir. Böyle bir durumda ise yetersiz kabul edilen tedbir paketleri aynı zamanda toplumsal tabanda da hoşnutsuzluklara neden olmaktadır.

Aşağıda verilen tablolar Yunanistan’ın bütçe açığının ve yaşanan krizin sebepleri hakkında oransal bilgiler sunmaktadır.

 

http://www.bilgesam.org/tr/images/stories/analizler2/kriztablo1.jpg

 

http://www.bilgesam.org/tr/images/stories/analizler2/kriztablo2.jpg

http://www.bilgesam.org/tr/images/stories/analizler2/kriztablo3.jpg

Tablo 1’deki verilere göre; 2006 ile 2010 yılları arasında Yunanistan ekonomisinin kaydettiği büyüme hızı, kamu borcu/GSYİH oranı, bütçe açığı/GSYİH oranı ve faiz oranları görülmektedir. Yine bu tabloya göre Yunanistan ekonomisinde 2006 ve 2010 yılları arasındaki büyüme oranları düşük bir seyir izlemiştir. Kamu borcunda ciddi bir artış görülmektedir. Birçok bankanın batmasına sebep olan faiz oranlarında da yükseliş sürekli bir şekilde tırmanmaya devam etmiştir. Tüm bu olumsuz gelişmelerle birlikte bütçe açığı da ciddi anlamda büyümüştür.

(Yunanistan Hükümeti’nin Avrupa Komisyonu’na sunduğu İstikrar Programı krizle ilgili çeşitli önlemler içermektedir. Buna göre bütçe açığının 2013’e kadar kademeli olarak %2’ye düşürülmesi hedeflenmiş, bu çerçevede kamu harcamalarında kısıntı ile birlikte vergi gelirlerinin arttırılmasına yönelik önlemler öngörülmüştür.)

Krizin Yunan Halkına Yansımaları

Hükümetin yaşanan kriz dolayısıyla aldığı kemerleri sıkma önlemlerine karşı Yunanistan’ın birçok kentinde yapılan grevler ve protesto gösterileri hayatı felce uğrattığı dünya basınında da geniş yer aldı. Kriz sonrası AB üyesi olan Yunanistan’da  Avrupa Birliği’nin yardım paketleri halkın tepkisini ve ülkedeki protestoları artıran bir rol oynadı. AB’nin yardım paketleri ücretlerde ve emekli maaşlarında daha fazla kesinti ve vergi zamlarını şart koşmaktadır. Yapılan kamuoyu yoklamaları ise bu uygulamalar karşısında Yunan halkının yarısının AB’nin kurtarma paketine karşı olduğunu gösteriyor. Gazeteci Kostas Raptis, Yunan halkının giderek Avrupa Birliği aleyhtarı bir havaya girdiğine dikkati çekiyor. Raptis şöyle konuşuyor: 'Bu, aslında ekonomik açıdan çok dengesiz bir ilişki. Şimdi siyasi açıdan da denge bozuldu. Ekonomik ilişkilerde görülen dengesizlik, siyasi dengesizliğe dönüştü. Artık Avrupa’nın büyük ekonomileri, küçük ekonomilere kendi isteklerini dikte ettirmeye çalışıyor.'Bu durum Almanya’yla ilişkileri gerginleştirdi. Avrupa Birliği’nin Yunanistan’a  daha çok kemer sıkma önlemi alması için yaptığı baskının arkasında Almanya var. 'İkinci Dünya Savaşı’ndan kaynaklanan bazı eski duyguların yeniden canlanması mümkün. Birçok kişi savaş sırasında ülkenin uğradığı zararın Almanya tarafından yeterince tazmin edilmediğine inanıyor.'

Berlin’deki Avrupa İşletmecilik Okulu’nun Başkanı Rocholl ise konuya dair şunları söylüyor: 'Yunanistan kurtarma paketinin gerektirdiklerini yapmaz ve herşey yolunda gitmezse, o zaman karşımıza, Yunanistan’ın artık Euro bölgesinin üyesi olarak kalamayacağı  bir durum çıkabilir.'

Son gelişmelerle Avrupa’nın yine bir siyasi ve ekonomik belirsizlik dönemine girdiğini söylemek mümkündür.

Özetle, Yunan halkının gözünde AB’nin kurtarma paketlerinin olumlu bir tesiri olmadığı gibi, bu durum ülke halkını hükümete ve AB’ye karşı gitgide öfkeli hale getiriyor ve ülkede bir kaos ortamı yaratıyor.

AB ve Türkiye-Yunanistan İlişkileri


AB ülkelerinin başta Yunanistan olmak üzere içine girdiği ekonomik kriz birçok ekonomist tarafından AB’nin başarısızlığı olarak ortaya konulmaktadır. AB’nin aday ülke konumundaki ülkeleri ekonomik açıdan yeterince değerlendirmeyip sadece geçmişten gelen tarihi ve kültürel mirasa bakarak ya da ‘Avrupalı Olmak’, ‘Aynı Dini ve Kültürü Paylaşmak’ savından hareketle aslında birliğin kuruluş amacına da ters düşerek birliğe yeni ülkeler alındığı gözlemlenmektedir. 1981 yılında Yunanistan’ın da AB’ye katılması günümüz açısından baktığımızda olumsuz sonuçlar doğurmuştur. Yeterince üretim yapamayan, üretim gücü tüketiminin oldukça altında seyreden Yunanistan, kendisini AB yardımlarına endeksleyerek bir anlamda AB’ye güvenerek yapılması gereken birçok kamusal reformu yapmamış ve ortaya çıkan büyüme rakamlarını sürekli olduğundan yüksek göstermiştir.

AB tarafından destek göreceğini düşünerek sürekli yatırımlarını erteleyen Yunanistan, 2008 yılından itibaren iflas boyutuna varacak bir krize sürüklenmiştir. 2011 yılı itibari ile kriz halen ciddiyetini korumaktadır. Yunanistan ekonomisi gerek AB’den gerekse IMF’den gelen yardımlarla biraz rahatlamıştır ama bu Yunan ekonomisinin iyileşme yönünde ilerlediğinin göstergesi değildir. Yunanistan’ın  AB Krizi ile birlikte kendi siyasal, kültürel ve sosyal yapısında da halletmesi gereken birtakım sorunlar olduğu aşikârdır. Yunanistan’daki krizi sosyal patlamaya dönüştüren olaylar zincirinin en başında ortaya atılan yolsuzluk ve rüşvet iddiaları, içi boşaltılan bankalar gibi olaylar gelmektedir. Kamu sektöründeki aşırı şişkinlik ve yeterince vergi kaynağı yaratılamaması da krizi tetikleyen başlıca unsurlardandır. Yunanistan’ın AB ve IMF’den aldığı kredilerin Yunan ekonomisi için geçici bir rahatlama sağlayacağı şüphesizdir. Ancak Yunanistan’ın sosyal ve kültürel yapısından kaynaklanan sorunları çözüme kavuşturmadan alacağı bütün ekonomik önlemler içinde bulunduğu krizi aşmasına kalıcı bir katkı sağlamayacaktır.

Yunanistan'da yaşanılan krizin Türkiye’ye etkisi Türkiye’nin  nispeten izole durumda olması sebebiyle daha az olması yönündedir. Komşunun kamu borç stoku ile ilgili sıkıntı yaşadığı, bu durumdan kredi ilişkisi içinde olduğu İspanya, Portekiz ve İrlanda'nın etkilendiğini bir gerçektir. Türkiye'nin Euro bölgesinde olmaması ve borç alacak ilişkisi açısından bu ülkelerle fazla bağının olmaması önemli ölçüde bizi bu türbülanstan koruyacaktır. Ancak Euro bölgesinde ekonomik yavaşlama olursa oradaki tüketim azalacaktır. Bu nedenle ihracatımızda olumsuz bir etkilenmenin olacağı da göz ardı edilmemelidir.

Öte yandan, Atina’da devam eden borç krizine rağmen Türkiye ile Yunanistan arasındaki ticaret sabit kalmıştır. Uzmanlar Yunanistan krizinin uzun vadeli etkisi konusunda farklı düşünürken, bazıları etkinin asgari düzeyde kalmaya devam edeceğini savunuyor, bazıları ise bunu bir fırsat olarak görüyor. Konu hakkında uzmanların görüşleri şu şekildedir:

Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) Türkiye-Yunanistan İş Konseyi Başkanı Selim Engel’in SETimes’a verdiği demeçte, ‘Şu noktada krizin Türk ekonomisi üzerinde olumlu veya olumsuz etkileri olduğunu söyleyemeyiz’ diyerek, Yunanistan’ın Türkiye’ye ihracatının ve buradaki yatırımlarının yılın ilk yarısında artış gösterdiğini belirtiyor. Engel’e göre Yunanistan’daki borç krizi aynı zamanda Türk firmalarına yeni fırsatlar da getirdi.

Türkiye İhracatçılar Meclisi (TIM) Genel Müdür Yardımcısı Mustafa Mente’ye göre ise kriz ikili ekonomik ilişkiler üzerinde pek bir etki yaratmış değil. SETimes’a konuşan Mente, ‘Türkiye’nin 2011 yılının ilk yarısında Yunanistan’a olan ihracatı, geçen yılın aynı dönemine göre %19 oranında arttı.Yunanistan’dan yapılan ithalat da yükselen bir trend görüldü. Türkiye’nin Yunanistan’a ihracatı, 2010 yılının ilk yarısında 783 milyon dolardan 876 milyon dolara yükseldi. Resmi veriler, Türkiye’nin Yunanistan’dan yaptığı ithalatın, 2011’in ilk beş ayında %82 oranında artış kaydettiğini de gösteriyor’ Mente, borç krizinin Türk ekonomisini makroekonomik düzeyde değil, mikroekonomik seviyede etkilediğini beyan ediyor.

Royal Bank of Scotland ekonomistlerinden Timoty Ash SETimes’ a verdiği demeçte, ' Yunan krizinin Türkiye üzerinde büyük bir etki yarattığını sanmıyorum. Ticaret ve ekonomik ilişkiler oldukça sınırlı ve Türkiye oldukça çeşitlendirilmiş bir ihracat yapısına sahip. Yunanistan’daki krizin, Türkiye’nin son on yılda kaydettiği dev ilerlemenin altını çizmek gerekir’ şeklinde beyanda bulunmuştur.

Dünyaca ünlü Yunan asıllı Türkolog Prof. Dr. Dimitri Kitsikis ise batmanın eşiğine gelen Yunanistan’ın Avrupa’dan kopacağını, Türkiye’yle birleşeceğini savunuyor. Yunanistan’ın batmanın eşiğine geldiğini, ekonomisinin çöktüğünü, tek kurtuluşunun ise komşusu Türkiye’yle ilişkilerinde yepyeni bir dönem açmakta olduğunu dile getiriyor. Kitsikis, ‘Avrupa Birliği’nden kopacak Yunanistan’ı, ancak Türkiye kurtarabilir. Yunanistan’da bu konuşuluyor, en koyu Yunan milliyetçiler bile birliktelikten bahsediyor. Şartlar, müthiş bir değişimi hazırladı.’şeklinde görüşlerini devam ettiriyor.

 Bütün bunlardan sonra bir değerlendirme yapacak olursak; Yunanistan, muhtelif  krizlerden dolayı gayet başarılı olduğu turizm sektöründe dahi çok ciddi bir darboğazdayken, Türkiye’nin son on yılda elde ettiği siyasi ve ekonomik kazanımlar, bölgesel bir güç olabilmesinde katalizör işlevi görmektedir. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verileri Türkiye’nin % 9,2’lik büyüme oranına ulaşarak büyüme hızında Avrupa’da lider ekonomi konumuna yükseldiğini ortaya koymaktadır. Türkiye’nin ekonomik, siyasi ve diplomatik dinamizmi ile muhtelif  jeostratejik, jeokültürel ve jeoekonomik kaynaklarını daha iyi değerlendirme olanağının belirdiği bu dönemde Türk dış politikası da bir değişim ve dönüşüm sürecindedir. Bu değişim ve dönüşüm süreci Türkiye-Yunanistan ilişkilerini de olumlu yönde etkilemektedir. Yunanistan’da yaşanan krizle, Yunanistan ve Türkiye arasında tarihten gelen siyasi problemler dolayısıyla yaşanmış bazı olumsuzluklar ve esen soğuk hava iki ülke ilişkileri açısından olumlu bir duruma dönüştürülebilir. Bunun için doğru olarak uygulanacak ekonomik ve siyasi politikalara ihtiyaç vardır.