Her depremle tartışması açılan çürük bina meselesi Van depremiyle yeniden gündem oluşturdu. Yaygın kanaat der ki , binalar sağlam olsa, bu kadar ölüm olmazdı. Kişisel olarak kişinin ölüm saatinin değişmeyeceği inancından yola çıkarak bu kanaate katılmasam da binaların sağlam olmasının onları -binaları- ayakta tutabileceği inancını taşıyorum. Bu sözümden lütfen binaların sağlam yapılmaması gerektiğini düşündüğüm çıkarılmasın. Tabii ki binalar sağlam olacak, ancak fikrimce Van depremi sağlam bina ihtiyacından çok sağlam insan ihtiyacımızı ön plana çıkardı.
Van’dan deprem haberi gelir gelmez, Türkiye’nin yüreği Van oldu. Dünyanın dikkati bu felakete çekildi ve uluslar arası yardım kapsamında dünyanın dört bir yanından yardımlar geldi. Göçük altından hep güzel haberlerin geleceğini beklerken, 601 canı depreme kurban verdik, üzüldük, yandık. Tabii bizi üzen tek şey bu değildi. Böylesi bir manzarada deprem bölgesine gelen şeytan dostu yağmacılar, başta kendilerine olmak üzere hepimize yollanan bu mesajdan hiçbir nasip almayıp, aksine var güçleriyle dostları şeytana has meziyetleri sergilediler.
Deprem olunca ülkemize bir başka acıyı yaşatan teröre ne demeli? Belki, bu deprem bunların akıllarını başlarına getirir, belki bu depremle insafa gelip, bir tövbe edip dağda neye harcadıkları belli olmayan enerjilerini güzel ülkemiz için harcarlar diye düşündük. Olmadı, terör var hızıyla devam etti. Hem de afetzedelere yardıma koşan askeri araca saldırdılar. Yetmedi, kin dolu yürekleri, doymak bilmeyen nefisleri Osmaniye’de iki polisin nefesine göz dikti. Onların ocaklarını söndürdü. Bingöl’deki saldırı hesaplarını iyice gün yüzüne çıkardı. Onlarda, tıpkı yağmacılar gibi önderleri şeytanın peşinde idiler.
Sorun sadece yağmacılar ya da teröristlerde mi? Yukarıdaki iki paragrafı, bu zümrelerin depremin hemen akabinde yaptıkları alçaklıkları örneklemek için yazdım. Ülkemiz ve dünyanın başka yerlerinde çok sağlam(!) mekanlarda, daha sağlam binaları inşa etmeyi hayal eden kimseler var ki kalıp kalıp betonlar, sütun, kolonlar, tonlarca demir çelik yığınlarıyla kendilerini, insanlığı mutlak sondan kurtarabileceklerini zannetmekte. Oysa, ihalede rüşvet olarak verilen bir lira en sağlam binaların dibine dinamit lokumlarını yerleştirmekte. Belki, onlar oturdukları yerde teröre ve yağmacılara lanet yağdırıyor onları kınıyor, gönderdikleri yardımların onlar yüzünden yerine ulaşamaması kaygısını taşıyorlar ancak bilmeliler ki çürük adamların yaptığı sağlam binalar her an yıkılabilir.
Karşılıklı konuşmalarımda “deprem bizim de başımıza gelebilir miydi” diye sorduğum herkesten evet yanıtı almam insanların tehlikenin farkında olması adına sevindirici olsa da, bu kişilerin tamamı “hazır mıyız” sorusuna hayır derken içlerinde çok az azının kastettiğim şeyin bina olmadığını anlaması üzücü. Şer güçleri davası uğruna canlı bombalar bile yetiştirebiliyor aynı güç bizlere de böyle düşündürerek basit sandığımız maddeci zihniyetin içine çekebiliyor. Bilelim ki, biz sağlam olduktan sonra binalarımız zaten sağlam olacaktır. Bu yüzden, her şeyden önce insanı inşa etmeli. Bu fitil kendisine gönderilen nevresimin içerisindeki 5.000 TL almayıp görevlilere iade eden depremzede kardeşimiz ve bölgede gece gündüz demeden çalışan kimseler tarafından ateşlendi, şimdi sıra bizde.
