İki gündür düşünüyorum ama bir türlü cevap bulamadım. Sonunda kafamı karıştıran soruyu köşeme alarak, okuyucularımla birlikte bir cevap bulmayı uygun gördüm.
Üniversitelerde başörtüsü tartışmaları yazılı ve görsel basında devam ediyor. Hali üzere “tartışma” programlarının “aranan” isimleri de kanal kanal gezerek, vatandaşları aydınlatıyor. Bazıları da karartıyor…
Bu hengamede, güzel yurdumun iki güzel ilinden, iki güzel kız çocuğunun “başörtülü derse girme” talebi gündeme “atom bombası(!)” gibi düştü…
Sonra savunmaya geçenler oldu, “onların babaları tarikatçı”ydı…
Haber, televizyon kanallarında gözümüzün içine sokulurken, birden tüm ekranlarda TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Zafer Üskül arz-ı endam etti.
Sayın Üskül, aileleri uyardı, -pardon- tehdit etti; Eğer çocuklarını başörtüyle okula gönderme niyetinden vazgeçmezlerse devlet çocukları alabilirdi…
Çocuğun kendi isteğiyle başını örtüp, örtmediği sorusu hepten gereksiz görüldüğünden direkt olarak ailelere mesaj veriliyor, aileler tehdit ediliyordu. Hani çocuk ya…
“Devlet çocuğumu alacak” düşüncesi sardı bütün benliğimi…
İlköğretimde okuyan kızım olmadığından, böyle bir durumla karşılaşma olanağım şimdilik yok ama düşüncesi bile beni şoke etti…
Ne yani, çocuğumu “devletin istediği” gibi yetiştirmek zorunda mıyım?
Devlet ne istiyor, madde madde yazılı mı; Kaç lira harçlık vereceğimizi bile belirlemiş mi?
Benim çocuğumu benden daha iyi mi sevecek, daha iyi mi bakacak, daha iyi mi bağrına basacak, daha iyi mi geleceğini garantiye almak için didinecek?
Devlet çocuğumu benim gibi sevebilir mi Allah aşkına?
Hem bu devlet dediğimiz, kurum ve kuruluşlardan oluşan yapı, nasıl çocuk yetiştirilmesini istiyor?
Mesela ne giyindireceğiz, ne yedireceğiz, hangi ahlakı öğreteceğiz, dini bilgi verecek miyiz, oyunları nasıl olmalı, hangi dizilere bakmalı, hangi kanalları izlemeli, hangi kursa yazılmalı, hangisinden köşe bucak kaçmalı?
Bütün bunlar için devlet mi karar verecek?
Elbette devlet dediğin, çocuğun hakkını korumalı, istismarına müsaade etmemeli, baskı gördüğünde “hop!” diyebilmeli ama bundan sonrası fazla olmuyor mu?
Elbette ki, sayın Üskül’ün gerekçesi “eğitim özgürlüğü” nedeniyle…
Haklı da, her çocuk eğitim özgürlüğünden faydalanmalı…
Ama her çocuk, ayrım yapmadan her çocuk…
İlköğretimde de, lisede de, üniversitede de…
O yaştaki çocuk örtünür, örtünmez tartışması benim konum değil. Zaten benim kafamı kurcalayan da “başörtüsü takmalı mı?” kısmı değil, “başörtüsü taktı diye devletin çocuğu alabiliyor” olması…
Türkiye, her alanda ilginç bir ülke…
Her çocuğun okuma mecburiyeti (bunu siz özgürlüğü olarak okuyun) var, kâğıt üzerinde de olsa bu böyle…
Ama okumama özgürlüğü yok…
Her erkeğin askerlik yapma mecburiyeti (bunu da vatan borcu olarak okuyun) var, yapmama şansı yok, talebi bile suç…
Bizde özgürlük dediğin “mecburiyet” şeklinde kendisini gösteriyor…
Sayın Üskül’ün bir diğer gerekçesi o yaştaki çocuğun “kendi kararını veremediği” yönünde…
Çocuğu herhangi bir sanat dalına gönderenler, sosyal aktivitelere yönlendirenler, resim, şiir, roman, hikâye, bale, dans, halk oyunları ve daha akla gelebilecek yüzlerce etkinlik ve sanata veya “şiddet içeren” dövüş sporlarına yönlendirirken, çocuğun “kendi kararını veremediği” asla akıllarına gelmiyor.
Farklı din ve mezheplerde de bu kaygı ön plana çıkmıyor; “çocuğunuzu alırım ha!” şeklinde bir tehdit kendisini göstermiyor.
Ama söz konusu başörtüsü olunca sivri akıllar çalışmaya başlıyor, herkes aslan kesiliyor ve herkes “zorla” kapatıldığı fikrini öne sürüyor…
“Zorla açtırılanlar”a da ses edilmiyor…
Sorun, ilköğretim çağındaki çocuğun başörtüsü takıp takmaması değil…
Kaygımın esas kaynağı, başka alanlarda, başka kıyafetlerde, başka yaşam tarzlarında değil de, neden söz konusu başörtüsü olduğunda “devlet çocuğu alır ha!” diye korku salınmaya çalışılıyor?
Oysa biliniyor ki, ilköğretim henüz 8 yıl olmadan, özellikle doğu ve güneydoğu başta olmak üzere, yurdun birçok yerinde kızlar ilkokuldan sonra okumuyor, eğitim alamıyor, deyim yerindeyse “cahil” kalıyordu. Ortaokulu bitiren kız sayısı, nüfusa oranla çok azdı, kırsal bölgelerde bu daha da kendisini belli ederdi. Bunun altında yatan yüzlerce neden var ve eğitimciler hepsini de çok iyi biliyor ve yine biliyorlar ki, en baştaki neden “örtü”ydü…
O zaman, “çocuğunuzu alırım ha!” deme yerine, o çocuğu önce okula kazandırmak, sonra da hayatın gerçekleriyle yüzleştirmek, aldığı eğitimle daha iyi yetişmesine katkı sağlamak gerekmez mi?
Eğer devlet, başörtüsü nedeniyle “çocuğu alma” hakkının kendinde olduğunu sanmaya başlarsa, bir başkası da, çok farklı alanları ortaya sürerek, çocuğun kendi kararını veremediğini hatırlatmaya başlar…
Ben Sayın Üskül’ün tehdidinin “kızları okula kazandırma yönünde bir kazanç” olduğunu düşünmüyorum. Hatta kaş yapayım derken, göz çıkarmanın böyle bir şey olduğunu iyice düşünmeye başladım.
Naif Karabatak/26 Ekim 2010- CafeSiyaset
Doğu Rehberi Facebook'ta takip etme için TIKLAYIN
Doğu Rehberi Twitter'da takip etmek için TIKLAYIN
