Hazal SEYİTOĞLU


Resmi ideolojinin dokunduğu çocuklarımız

Resmi ideolojinin dokunduğu çocuklarımız


19 Mayıs kutlamalarının stadlardan okullara alınması, 1980 darbesiyle okul hayatımıza giren Askerler tarafından okullarda verilen Milli Güvenlik derslerinin kalkması, Reşit Galip'in kızları için yazdığı şiirin 'Andımız'ın da kaldırılabililirliği üzerinine tartışmaların üzerine 'dindar nesiller yetiştireceğiz' cümlesi de eklenince işin rengi sanki değişti. Belki de buraya kadar RTE'ye destek olanlar burada 'Bir dur bakalım. Çocuğumuzu nasıl yetiştireceğimize sen mi karar vereceksin'e çevirdiler rotayı. Aslında çok haklılar. Her kişi kendi kanından canından gelen birini kendi istediği gibi yetiştirmeli. Bunda da özgür olmalı, öyle değil mi?
Benim de bir çocuğum var ve onu kendi düşüncelerime göre yetiştirmeyi ben de istiyorum. Tam da bu noktada ne kadar haklı olduklarını bir kere daha teslim etmek istiyorum. Ama maalesef ben çocuklarını materyalist, ateist, laik, Kemalist, komünist, faşist yetiştirmek isteyenler kadar özgür olamadım bu memlekette. Noel babanın yerine Nasrettin hocayı kabul ettiremedim ona. Çünkü dileklerini Allah'a iletmesinin yerine Noel babaya iletmesini tavsiye eden, çiftlik hayvanları içinde domuzu tanıtan,kendilerinin laik ve kemalist olduklarını söyleyen öğretmenlerin elinde kızım.. %99 klişesinin içi yıllar önce boşaltılmıştır bu ülkede... Kimse boşuna kendini kandırmasın.. Neyse ki son zamanlarda Allah'ı ve Hz. Muhammed'i anlatan, bunun yanında İngilizce ve matematik öğreten kreşler açıldı. Eskiden böyle şeyleri yapmak cesaret isterdi. Hele ki 1930'lara 1960'lara hiç gitmiyorum. Büyüklerimiz Kur'an-ı Kerimi içliklerinin arasında saklayarak gizlice öğrenmeye gittiklerini anlatırlardı. 1970'lerde mağazalarda uzun etek bulmak imkânsızdı. Hepsi diz üstüydü ve örtülü veyahut bacaklarını göstermek istemeyen kadınlar eteklerinin altına pantolon giymek zorunda kalırdı.
Özlem Çelik kimdir nedir bilmem; yaşadığını söylediği hadiseleri -bir müslüman olarak- tasvip etmem, edemem. Ki biz şefkat ve merhamette lider olan tüm, insanlığa rahmet olarak gönderilen bir peygambere inanıyoruz. Kaldıki Efendimize kadar gelen tüm peygamberler zaten aynı yolun ışıklarıydı..Türkiyede bir döneme kadar üç din bir arada dostça saygı içinde yaşayabiliyordu. Bugün halen Ermeni bir esnaf Beşiktaş'taki kahvaltı dükkanını ramazan ayında açmıyor biliyor musunuz? Bunun nedeni karşısındakinin dini inancına saygı.. Elbette oruçlu birinin, karşısında sigara içen birine saldırması doğru değil amma oruç tutan birinin karşısında, sırf özgürlük adına sigara içmek ne kadar doğru? Hatay'da üç din bir arada sevgi ve saygı ile yaşarken büyük şehirlerde neden dinsizler müslüman dindarlarla anlaşamıyor? Çünkü kendilerine tanıdıkları sınırsız özgürlüğün dindarlara tanınmasından rahatsızlar...
Valtaire ne demiş? 'Ben Tanrı tanımazım ama yanımda çalışanların inançlı olmalarını isterim onlara güvenebilmek için'.. müslüman olsun dememiş ama dindar olsun demiş; tıpkı RTE gibi.. onun derdi de müslüman gençlik yetiştirmek değil, ateist ve materyalist dünya düzeninde hangi dinden olursa olsun imanlı gençlerin yetişmesidir ki eğer dış dünyayı takip ediyorsanız orada devlet dine engel olmaz; aksine dindar olsunlar diye insanların önünü açar..
Yıllarca Türkiye de uygulanan politika neydi? Dindarları bastırmak. İslamiyeti Cuma namazına hapsetmek. Hatta çok fazla öğrenmesinler diye okullarda din ve ahlak dersini de kendi eliyle vermeye çalıştı... Aslına bakarsanız dün bir arkadaşım, ki dinle diyanetle bir ilgisi yok 'ben ne biliyorsam -sure olarak- okuldaki din dersinden öğrendim. Allah razı olsun en azında 3 gulfü bir elham okuyabiliyorum.' dedi... Yine başka bir arkadaşım çok sevdiği babasının onu ateist yetiştirmesini bir türlü affedememiş ve yıllarca içindeki iman boşluğu hissederek kendi çocuğunu en azından Allah bilinci ile yetiştireceğini çok net bir şekilde dile getirmişti.
İslam dininin verdiği iman gücü ile bu memlekette kurtuluş savaşı kazanıldı... Oruç tutmayı ibadet dışında hayat şekline sokan askerlerimiz günlerce aç susuz kalarak savaştılar.. Şu anda bu iman ve alışkanlıklarımız hayatımızdan gitti.. Bir gün bile oruç tutmayan biri acaba savaş zamanlarındaki zorluklara nasıl dayanacak? Dinden uzaklaştırılmak için sistemli bir şekilde yıllardır çalışılıyor... Bu çalışma da din ile kenetlenip güçlenen insanımızı bölmek, gelişimini engellemek..
Yıllarca başörtülüler bu ülkede 3. sınıf vatantaş oldu.. Ben de başörtülüydüm bir zamanlar. Ne zordu öyle yaşamak.. Hakaret görmek, başından başörtünün çekilmesi, iş hayatında dış kapının dış mandalı olmak... Yine ben şanslıydım üniversiteyi başörtüsü ile okudum... Peki diğerleri? İkna odalarında psikolojik işkence görenler, başörtüleri başlarından çekilip saçlarından süründürülenler??? Devlet dairelerinde aşağılanmalar... hangi birini anlatayım!? Şimdi bana bunu yapanlar, bizlere bunları yaşatanlar kimdi? Ben de tüm laikleri ve kemalistleri mi suçlayayım bunlar için?
Oysa ki RTE'nin şu anda yapmaya çalıştığı ideolojinin insanların boyunlarına taktığı tasmayı çıkartmak. Senin çocuğunu nasıl yetiştireceğinin önünü açmak. Sevgili arkadaşlar ne benim yaşadıklarım doğru ne de Özlem hanımın yaşadıkları doğru.. Doğru olan herkesin insanca yaşaması..