Naif KARABATAK


O bizden değil sayın başkan!

O bizden değil sayın başkan!


Siyasi partilerde, parti içi demokrasi olmadığı sıkça söylenir. Bu değerlendirmeyi birbirine muhalif olanlar söylüyor gibi gözükse de aslında bir gerçektir. Ya da moda deyimle malumun ilandır. Ülke için demokrasi isteyen partiler, kendi içinde “benim dediğim olacak” bir şekilde partisini koruma altına alır. (Yanlış anlaşılmasın, bu sadece bir parti için değil, neredeyse her parti için geçerlidir.)

Sadece genel merkez şeklinde düşünmeyin, bu sistem, partinin her kademesinde vardır. En küçük birimde bile başkanı “delegeler yanlış seçer” diye, “atama” şeklinde görev verirler…

Atanan, “kongrede” seçilir…

Sonra şikâyetler başlar, küsenler olur, darılanlar bulunur. Hatta kızıp, farklı partiye gidenler bile vardır…

Oysa kendisi atansa aynısını yapacaktı…

Ama o kendisi…

Kendisinin atanmasıyla, başkasının atanması arasındaki fark, parti içi demokrasinin işaretidir…

Ben seçilirsem demokrasi, o seçilirse dayatma…

Zaten her partide başkan koltuğuna oturan “kendisini seçecek delege” yazdırmakla işe başlamıştır ve bir sonraki başkanlığını da garantiye almıştır…

Tabii ki, dayanıklı tüketim malı almıyorsunuz, iki yıllık bir garanti belgesi yok. Küçük bir meblağ ödeyip, garanti süresini 7 yıla çıkarma şansına da sahip değilsiniz…

Öyleyse “hata yapmamaya” dikkat edeceksiniz…

Hata, parti yönetiminin istediğini harfiyen yerine getirmemektir…

Sorgulamayacaksın, aksini söylemeyeceksin ve partinin iktidar olması için canla, başla çabalayacaksın…

Daha açık bir ifadeyle gıcıklığın bir âlemi yok

Hiçbir partide, hiçbir başkanın “maaşı” yoktur ama herkes “maaşı çoktur” gibi görev yapar ve bu tamamen duygusal bir durumdur, çözümü de pek mümkün değildir…

Ve böylece partinin her kademesi “atama” veya “belirlenen aday” etrafında döner durur…

Bütün delegeleri “kendisine sadık” kişilerden oluştuğuna inandığı anda, ya bir sonraki seçimde koltuğunu garantilemeye ya da bir başka üst göreve talip olurlar…

İşte o zaman kendisine ne kadar teveccüh gösterildiği, yapılan nabız yoklamasında da, temayülde de belli olur…

Ve sonra genel merkezde kongre süreci başlar; Atadıkları, kendisini yeniden başkan yapacak olanlardır…

Böyle demokrasi “hiçbir ülkede yok” demeyeceğim, çünkü neredeyse her tarafta var ve artık kanıksadık…

Tek karşı çıktığımız ise “bizi seçmemeleri”dir…

Onun dışındaki her şey kurallara uygundur…

Aksi de var tabii…

İlla il başkanı kendi partisinden olacak diye bir kural yok ya…

Başka parti üyesini de kendi il başkanı olarak atayabilirsin…

Düne kadar seni eleştiren partiliyi, “beni savun” diye koltuğa oturtup, onurlandırma şansına da sahipsin…

Tıpkı Bitlis’te olduğu gibi…

CHP Bitlis İl Başkanı Çetin Yavuz, meğer AK Partiliymiş…

“Dün dündür, bugün bugündür” diyen siyasilerimize kulak kabarttığımızdan bunu pek önemsemedik…

Ama o da ne?

Aynı anda, iki partinin üyesi de olunmaz ya!

Ve üstelik iki farklı düşünce yapısına sahip partiler…

Birisi iktidar, bir diğeri de anamuhalefet…

Birisi sağcı bilinir, birisi solcu diye tarif edilir…

Birisi demokrattır, birisi sosyal demokrattır…

Birisi “muhafazakâr” bilinir, bir diğeri “laiklik” ilkesini kendisine düstur edinmiştir…

İşin aslı sonra ortaya çıktı…

Çetin Yavuz, aslında CHP’liymiş…

12 Eylül Referandumunda partisinin “her şey yerli yerinde kalsın” tavrına kızarak, istifa edip, AK Parti’ye bir nefer gibi çalışmaya gitmiş ve partiye üye kaydını da yaptırmış…

Gün olmuş, devran dönmüş…

Zaten kaset savaşları çok gerilerde kalmıştı, genel başkanlık koltuğunda da Kemal bey vardı…

Kongreler partisinde iki gün arayla iki kongre bile yapabiliyorlardı…

Bunda olmazsa, öbür kongrede işlem tamamdı…

Zaten Yavuz’un başkanlık gibi bir talebi de yoktu…

Buna rağmen “eski dost”u İl Başkanı olarak atadılar…

AK Partili olduğu bilinmediğinden, nasılsa aynı partili diye görevlendirme yaptılar…

Demokratlık ya, işi bir başka partiden başkan atamaya kadar götürdü…

Bereket ki, yanlışlıkla Recep Tayyip Erdoğan’ı atamamışlardı…

Olur mu olur, burası CHP…

Sonra bunun farkına vardı ve AK Partiden istifa ettirdiler…

Ama dört gün, CHP Bitlis İl başkanı Zafer Yavuz, hem AK Partili hem de CHP’li olarak tarihteki mümtaz yerini aldı…

Ve böylece Genel başkanın kulağına “O bizden değil sayın başkan” diye fısıldayan kişi, partideki demokrasiyi görüp, gözyaşlarına boğuldu ve sessizce dinlenmek için evine gitti…

Ve bir başka daha, demokratik kurallar içerisinde seçilerek, huzurla dolu bir şekilde görevine başladı…

Ama unutma sayın başkan, bunun iki yıl garantisi yok!

Hele hele ufak bir fark ödeyerek garanti süresini 7’ye çıkarma şansına da sahip değilsin.

Senden istenen demokratik duruşu sergilemek…

Bu da; partin ne diyorsa odur…

Twitimden Seçmeler

Ne kadar da sorumsuzsorunsuz hayatımız vardı. Dünya ne kadar da güzeldi. Ahh çocukluk!

www.twitter.com/naifkarabatak