Serhat YABANCI


Mutlu Olabiliriz Ama Nasıl ?

Mutlu Olabiliriz Ama Nasıl ?


Mutluluğun yolları yıllarca aranmış, deneme,yanılmalar,tecrübeler,eğitimler, terapiler gibi teknikler ve kaynaklar ile öğrenilmeye çalışılmıştır.
Aslında mutluluğun yollarını ararken, mutsuzluğun yollarını buluruz. Çünkü hayat kendi başına düşünüldüğü ve hissedildiği gibi yaşanır. Yani aynı olayı yaşayan iki kişinin farklı duygular ve düşünceler yaşaması,mutluluğun bir bakış tarzı ve hissediş olduğunu ortaya koyar.fakat insanların farklı bakması yüzeysel değil, bazen kemikleşmiş bir sistematik zihinsel süreç iken bazen çözüm yolu olarak geliştirilmiştir.

Mutlu olmak sadece belirli bir durum veya olaya karşı olabilecek kadar lokal bir durum değildir. Hayat bir bütün ise mutluluk da bir bütündür.fakat az sonra tek tek değineceğim gibi hiç de mutluluğa bir bütün olarak bakamıyoruz.

*Her An Mutlu Olmalıyım.

Peki bu mümkün müdür ? aslında şuan en büyük sorunumuz bu. Nedense her anımızın mutlu olmasının peşindeyiz. Mutsuzluğa,keyifsizliğe, bir şeyin yanlış gitmesine tahammülümüz yok.işte ilk nokta bu: her anımızda mutlu olamayacağımızı kabul etmeliyiz. Kabul edersek, gün içinde yaşadığımız olumsuzlukları yaşamın bir parçası ve gereği olarak görür,dövünmek ve üzülmek yerine çözüm ararız. İnsanın her an mutlu olması demek, hayatının anlamsızlaşması demektir. Zamanla rutin bir hal alan mutluluk adındaki etkinlikler bizde doyumsuzluk ve eskisi kadar bizi mutlu etmeyen durumlara doğru gider. Ayrıca burada mutluluğun tanımını da doğru yapmamız gerekir.mutluluk hayatın istenildiği düzeyde kısa ve uzun hedeflerin gerçekleşmesi iken aynı zamanda da bireysel olup herkesin isteğine göre şekillenir.

Acı:

Eğer hayatınızda acılar var, acılar yaşıyorsanız size acı verecek kadar değerli şeylere sahipsiniz ve bu acı sizinde önemli olduğunuzun bir göstergesidir. Bu nedenle acıların bir yaşam kaynağı olduğu,hayata bağlanmanın bir göstergesi olduğunu bilmeliyiz. Düşünün ki hayatta hiçbir şey size acı vermiyor. Ne bir kayıp ne bir bitiş ne de başka bir şey. O halde siz bu hayatın neresindesiniz? O halde siz bu hayatta hiç bir şeye sahip değilsiniz.

Kaygı:

Aslında ülkemizde en büyük psikolojik iki hastalığın varlığından söz edebiliriz. Kaygı ve depresyon. Kaygıların temel analizi: bizi üzen olaylar değil,bizim onlar hakkındaki yorumlarımız ve düşüncelerimizdir.
Aklınıza şuan sizi en çok kaygılandıran olayı getirin.
• sizin yerinize başkası olsaydı da bu olayı sizin gibi yorumlar mıydı?
• Bu olayı yaşayan arkadaşınıza ne önerirdiniz?
• olabilecek en kötü şey nedir?
• Dediklerinin olacağına dair kanıtlar var mı?
• Duygular hiçbir zaman kanıt değildir o halde kanıt?
• Sonucun beklediğim gibi olma olasılığı nedir? İhtimal mi gerçeklik mi?

Kaygının temelinde olayı büyütmek,gücünü küçültmek vardır. Burada kişinin yaşadığı kaygı ne ile ilgili olursa olsun kontrol edememe, baş edememe vardır. “ya.. olursa biterim.,mahvolurum. Çıldırırım….. gibi… yani mutsuzluğumuzun temel nedenlerinden biri de gerçeklikler üzerinden değil de duygularımızı ve kendi yarattığımız düşünceleri kanıt saymaktır.
Eşinden sürekli şüphe eden birinin kanıtı yoktur. Duygularıyla bunu test eder. Ama artık bu güvensizlik ve hesap sormak evlilikte mutsuzluk haline geldiği için eşi kadını gerçekten aldatabilir. Yani duygularımız ciddi adımlar için bizi yanıltacağından mutsuz oluruz.

Evlilik:

Tercilerimizdeki nedenler çok önemlidir. Neden evlenmek istiyoruz?

Aslında mutsuz evliliklerin temelindeki düşünce” tedavi amaçlıdır.” Evlenirsem hiçbir sorunum kalmayacak, evlenirsem ruhsal olarak, ekonomik olarak sosyal olarak tüm sorunlarım bitecek.dünyanın en mutlu insanı olacağım. Peki evlenenlerin hepsi bu sonuca mı ulaştı.karar sizin. Ayrıca evleneceğiniz kişinin de sizin bir kurtarıcı olarak gördüğünü düşünün. Bu beklentileri karşılayabilir misiniz? Evlilik bir tedavi değildir. Evlilik tedavi sonrası karardır. Doğru bir evlilik yoktur. Doğru yürütülen bir evlilik vardır. Sizin evlilik öncesi ne kadar flört ettiğiniz ne kadar çok görüştüğünüz o evliliğin sağlamlığını veya mutluluk derecesini desteklemez. Önemli olan evlilik öncesi zamanı nasıl geçirdiniz. Yıllarca flört edip,evliliklerinde hemen boşananları görebiliyoruz. Burada temel olan, flörtü nasıl geçirmektir. Flört ; partnerini tanımak için geçen süreçtir. Yoksa, sadece zamanı yaşamak,sosyal-fiziksel-duygusal paylaşım süreci değildir. Siz yıllarca biriyle çıkar, yine de onu tanıyamayabilirsiniz. Onu tanımak, onunla olmak değil, onunla önemli konuları kritik etmek, söylemleri ile eylemleri arasındaki tutarlılığı görmektir. Bu nedenle çoğunun aksine” aşık olmadan evlenin diyorum”. Aşık olursanız çoğu gerçeği görmeden evlenirsiniz. Size ters geliyor değil mi ? karar sizin.

Evlilik &benzerlik :


İnsanlar her zaman tanıdıklarını tanımadıklarına göre daha yakın görürler. Bu nedenle ilişkilerde yakınlaşmak ancak tanımayla olur. tanımadan yaşanılan ilişkiler sadece içgüdüsel ve eğlence amaçlıdır. Sonrası ve devamı hakkında fikriniz yoktur.

Bunun yanında şaşırdığımız bir nokta şudur: biriyle ortak noktanızın olması, onunla denk ve eşit olduğunuz anlamına gelmez. İkinizin pop müzik sevmesi,benzerliktir denklik değil. İkinizin çalışması denklik değil, benzerliktir. Evlilikte benzerlikler üzerine değil daha çok denklik üzerine hareket edersek, mutluluk ve mutlu olabilmek oranımızı arttırırız

Bakış açısı tedavisi.


Dedik ki bizi üzen olaylar değil, bizim onlar ile ilgili duygu ve düşüncelerimizdir. yani örnek: yaşadığınız yerde her gün piyango çekilişi var. Bu çekilişte herkese bir bilet veriliyor. Piyangoda ise,ölüm,kaza,kayıp,iflas,hastalık,kanser,düşmek, ağlamak,terk edilmek vb.. çok kötüden çok iyiye doğru ödüller !! var.amortiler var. Boşlar var. Bazılarının piyangosuna ölüm çıktı. Bazılarının kaza bazılarının kazanç,kayıp. Senin piyangona ise terk edilmek çıktı ne dersin. Üzülür müsün?

Sonuçta her gün elimizde bir bilet yok mu ?.. ve bu bilete her gün bir şeyler çıkmıyor mu? Ama biz olayı sadece bizim başımıza gelmiş gibi yorumlar, suçu ve kabahati kendimizde ararsak kendimizi mutsuz ederiz.

Gerçek mi hipotez mi?

Duygularımız kanıt olamaz dedik.”.beni terk edecek, beni aldatıyor, beni sevmiyor gibi düşüncelerimizi yarattığımızda bunlar ile ilgili sonuçları da üretiriz.
“beni sevmiyor o halde,terk edecek. O halde başka biriyle ilişkisi var”. Bu tip yanlış çıkarsamalar ilişkiyi ve iletişimi 3 e böler. Siz, o ve sizin senaryonuz.senaryonuza o kadar kendinizi kaptırırsınız ki, artık partnerinizi senaryoda oynatmak için adeta rol verir ve ilişkilendirmek istersiniz.

Genellemek:


Daha önce yaşanılan olayların sonra tekrar yaşanması kaygısı insanlarda hep gelecek ile ilgili girişim adım atma konusunda hata yaptırır. Eğer eskiden başınıza gelen bir olayı tekrarlarca yaşıyorsanız, sorun sizin yaklaşımınızdadır. Aynı nedenler aynı sonucu verir. Siz aynı yaklaşımlar ve aynı nedenlerin üzerine kurduğunuz her şeyde aynı sonucu alırısınız. aynı şeyi tekrar tekrar yapıp farklı sonuçlar beklemektir.” diyordu bir zamanlar dünyanın dahisi Einstein… yani hem geçmişe sığınıp onun üzerine hayatı kurmak bir mutsuzluk nedeni ,hem de nedenleri değiştirmeden sonuçları değiştirmeye çalışmak bir mutsuzluk nedenidir.

Çaresizlik:

Hayatta çaresiz insan yoktur. çaresizlik hissetmek vardır.Sadece bir şeyler yapması için cesareti ve planı olmayanlar vardır.çaresizlik için önce plan ve yol haritası çizmeliyiz. Yeni bir ben olmak adlı makalemde buna detaylı değinmiştim. Yolunuzu çizersiniz, önceden planlarsınız. Engelleri de kabullenir ve sistematik çözersiniz. Gerekirse destek alırsınız. Ama unutmayın ki; çaresiz insan yoktur, ne yapacağını bilmeyen vardır. Nasıl yapacağını bilmeyen vardır.

Hareket et mutlu ol :
sev ve çalış

İnsanın bünyesi hareket etmek için kurgulanmış bir makine gibidir. Siz hareket etmedikçe, tekerlekler dönmez, demirler paslanır. Özellikle depresif ruh hallerinde hareket etmek, isteksizlik ve halsizlik vardır.. fakat bunu yenmek için üzerine gitmemiz gerekir. Hareket etmeyen insan, az iş yapsa da daha çok yorgun düşer,daha keyifsizdir,sorumluklardan kaçar. Aslında zamanda bu durumu alışkanlık ve yaşam şekli haline dönüşür. Freud, dediği gibi “mutlu olmak istiyorsan çalış ve sev”.. çalışmak, vücuttaki seratonin hormonunun salgılanmasını ve kendinizi güçlü hissetmenizi sağlar.

“İşe yaramıyorum” diye düşünen biri, çalışırsa (buradaki çalışmak illaki para kazanmak amaçlı değildir) kendini işe yarıyor, elinden bir şeyler geliyor diye algılayacağı için kendini önemsemeye başlayacaktır.

Sonuca değil sürece odaklan :

Sonucunu düşündüğün her şeyde, zevk almak yerine kaygılarınla boğuşursun. “ ya olursa ya olmazsa.belki, belirsizlik, karamsarlık hep olumsuzlukları seçme gibi çıkarımlarda bulunuruz. İlişkinizde soruna odaklanırsanız tadını alamazsınız. bu durum ise hep plan yapan hep kaygı yaratan bir sevgili haline dönüştürür sizi. Sınav kaygısının tek nedeni sonuca odaklanmaktır. Ya kazanamazsam, ya sınav günü bir şey olursa gibi. Hayat sınav gibidir, hep ya bir şey olursa derseniz evden çıkmamamız yada kimseyle iletişim kurmamanız gerekir. Sonuca odaklanmak, sürecin kötü yaşanmasına neden olur. partneriniz “ flört ederken böyle evlenirsem hiç kaldıramam deyip sizden ayırabilir”

Aslında sonuca odaklanmak bazen bir özgüven sorunun göstergesidir. Rahat olamamaktır. Kaybetme kaygısıdır. Bu nedenle sonuca odaklı biriyseniz “nende böyle düşünüyorum”diye kendinizi sorgulamalısınız.yada bir danışmandan destek almalısınız.

Ayrıca eğer günlük hayatınızda “ya ile başlayan cümleler veya se-sa ile biten cümleler var ise bunlara inanmak yerine bunların gerçek olmadığını düşünmelisiniz.