Tülay Demircan KOYUNCU


Mürai İnsanlar

Mürai İnsanlar


 Mürai İnsanlar

Dünyanın en zor analizi, sanırım insanları tanımaktır.

İnsan öyle bir varlıktır ki!

Çeşitlerinin sonu gelmemektedir.

Say say bitmez...

 Evet, o kadar çeşitli yüzleri var ki...

Mehmet Akif Ersoy'un dediği gibi;

'İkiyüzlüleri sever hale geldim. Çünkü yaşadıkça yirmi yüzlü insanlar görmeye başladım.'

Yüzyılın en vahim hastalığı kişilik bozukluklarının sürekli çoğalmasıdır.

Nedir bu kişilik bozukluğu, ya da iki yüzlü denilen hastalık...!

Mürai(iki yüzlü) insanlar!!!

Bu hastalıkların oluşumdaki faktörlerin başındaki ilk sırayı;

-   Çocuklukta oluşan ve yerleşen mizaç unsurları,

-   Merkezi sinir sistemi bozuklukları,

-   Anne ve babanın çocuk yetiştirirken sergiledikleri tutum...

Bu ilk üç faktörü inceleyecek olursak, ailenin ve çevrenin etkenliği göze batmaktadır.

Demek ki, bir çocuğu dünyaya getirmek marifet değilmiş.

Çocuğun ilk üç yılı kişilik oluşumda fazlaca rol oynamaktadır.

Toplumun en büyük hatalarından biri ise 'çocuktur, ne anlar, bilmez..' denilmektedir.

Oysaki Yaradan, her insanı güzel bir fıtrat üzere dünyaya getirmiştir.

Fıtrat¸ insanın irade hürriyetine dönük özgürlük yetisini içerir. İnsan¸ temiz yaratılmış ancak hem iyi¸ hem kötü davranışlar yapabilecek kapasitededir.

Bu eğilim işlevsellik kazanacağı halde, etkin bir hale de gelmeye bilir.

Fıtrat, davranışlar üzerinde zorlayıcı değildir. Lakin çevrenin etkisiyle irade olarak iyiye ve doğruya yönelme etkisini göstermektedir.

Kendine güvenmesi ve güçlü bir yaşama yürümesi için, evlatlarımıza ilk olarak güven duygusunu yerleştirmeliyiz. Güven en güçlü duygudur.

Güven: Korku, çekinme ve kuşku duymadan inanma ve bağlanma duygusu.


Ve ardından sorumluluk duygusu dur.


Sorumluluk:
 Bir kimsenin üstüne aldığı, yapmak zorunda bulunduğu ya da yaptığı bir iş için gerektiğinde hesap verme durumu.

Güvenilen ve sorumluluk sahibi olan çocuk, yaşam yolunda bu duygular ile güçlü bir kişilik sahibi olarak, topluma yararlı bir ferd olarak var olur.

Tam tersi olan çocuklar da ilerki yaşlarında sürekli yalana başvuran, çıkarlar üstüne yaşamayı kendine bir görev bilen, toplum için zararlı bir kişi olarak yer alır.

Aslında en büyük zararı kendine ve yakınlarına verir.

Bu kişiler, hiç bir zaman da kendilerinde kişilik bozukluğu olduğunu anlamaz ve tedavi olmak istemezler.

En vahim olanı da çevresindeki en yakın kişiyi sürekli kullanmalarıdır.

Genellikle anne-baba veya eşilerini kurban olarak seçerler.

Kişilik sahibi olmayan insan, çevresindeki insanlardan sürekli üstün olmak istemelerinden kaynaklı olarak, yalandan öteye iftiraya başvururlar.

Kendilerinde oluşan en güzel, en başarılı hallerinden kurtulmayıp, hesap ve kitaplarını iftiralar üzerine planlayıp başarılı olmak için her yola başvurmaktan da çekinmezler.

Çıkılmaz bir yola girdiklerinde ise, sürekli kendilerini zavallı ve aciz insan olarak sergileyip, kullandıkları en yakınlarını etkisi altına almayı başarırlar.

En güçlü silahları merhametli insanları kullanmak için kurduğu sözlerin başında 'kendimi öldürecem!'demeleridir.

Bu tür insanların mutlaka tedavi olmaları lazımdır.

Toplum olarak bir yanlışımız daha var ki!

İkiyüzlü insanları bilip tanıdığımız halde, işimize geldiği gibi de kullanmamızdır.

'Bana dokunmayan yılan bin yaşasın' deyimi hayatlarımıza 'cuk' diye oturmaktadır.

Taki kişiliksiz olan o kişiler canımızı yakana kadar...

Şu çıkarcılık alışkanlığından vazgeçemedikçe, işimize geleni kullandıkça, bu insanlarda kendilerinin hasta olduklarını anlayamayacaklardır.

'Bir delinin bin eve zararı vardır'

Hastalıklar mutlaka tedavi olunması gerekmektedir.

Yoksa zarar boyutları da zamanla vahametli bir hal alır ki...

Almanların sıkça kullandıkları bir söz vardır; çok geç artık..

Yani yapılacak bir şey kalmayınca

Ağlamak ta, bağırmakta artık faydasız dır.

Son olarak sözümüzü, yüce kitabımızdan bir ayet ile sonlandıralım.

Hac süresi/11: “İnsanlardan öylesi de vardır ki, Allah’a kıyıdan kenardan kulluk eder. Eğer kendisine bir hayır dokunursa gönlü onunla hoş olur. Şayet başına bir kötülük gelirse gerisin geri (küfre) dönüverir. O dünyayı da kaybetmiştir, ahireti de. İşte bu apaçık ziyanın ta kendisidir.”

Unutmayalım ki, insan sadece kendine zarar verir.

Ve ziyan bir nesil yetiştirir.