Yazının başlığına aldığım “Laiklik yeninden yorumlanmalı” cümlesi Meclis Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu’ya ait. Ama ben “yeniden” yorumlama kısmına karşı olduğumdan “mı?” soru takısını koydum. Zira laikliğin “yeniden yorumlamaya” değil, “doğru yorumlamaya” ihtiyacı olduğu kanaatindeyim.
Çünkü laikliğin bir kere daha, bin kere daha yorumlanması, ülkedeki katı uygulamaların sonunu getirmeyecek.
Aksine benzer uygulamalara bakarak, içeriği hakkında önyargısız değerlendirme yapıldığı takdirde laikliğin, vatandaşın korkması gereken bir kavram olmaktan çok uzak olduğu görülecektir.
Hem yeniden yorumlarsanız kime göre yorumlayacaksınız?
1960’de darbe yapan, ardından başbakan asan, 1971’de muhtıra veren, 1980’de darbe yapan, 1993’de postlu mostlu darbe yapmakla ünlenen, 27 Nisan e- bildirisiyle sanallaşan askeri çevrelerin anladığı laiklik yorumunu mu esas alacaksınız?
Yoksa CHP’nin “kamusal alan” ile milleti bir kenara, elitleri bütün her yere koyan katı laiklik anlayışına mı göz kırpacaksınız?
Bunun içine Türkçe ezan mı koyacaksınız, Kur’an-ı Kerim’i kimin nasıl okuyacağına mı karışacaksınız?
Yoksa genç kızların nasıl giyineceğine karışıp, eteğinin boyunu, başörtüsünün bağını, rengini, şeklini mi yorumlayacaksınız?
Laikliği uygularken “Allah” diyenin suçlu görüldüğü dönemleri mi esas alacaksınız, “selam” vermenin suç sayıldığı zamanları mı?
Yoksa camiye gidiyor diye veya eşi, kızı, annesi başörtülü olduğu için belki de babası hacca gitti diye, darda kalmışa sadaka verdi diye fişlenen dönemleri mi dikkate değer bulacaksınız?
“Din ve devlet işleri”nin ayrı olmasını söyleyip, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın varlığını mı tartışacaksınız?
Yoksa bir mezhebe “sıcak” bakıp, bir diğer mezhebe “soğuk” bakanlardan mı olacaksınız?
Belki de “Ellere var da bize yok mu?” diyen farklı dinlere mensup olanlara sağlanan veya çok görülen haklardan mı bahsedeceksiniz?
Bilmiyorum, bütün bunların hangisini “laikliğin yeni yorumu” olarak göreceksiniz/göreceğiz?
Laiklik, hukuki anlamında “Devlet ile din işlerinin ayrılığı, devletin, din ve vicdan özgürlüğünün gerçekleşmesi bakımından yansız olması” şeklinde tarif edilir.
Din ve vicdan özgürlüğü ise hep laftadır, uygulamaya geçmiş değildir.
“Bu benim dini inancım” diyen birisine “hani nerede yazıyor?” diye sorma gereği duymadan niyet okuyucular var.
“Sen dini inancın gereği değil, siyasi simge olarak” deyip, kestirip atmışlar yıllarca…
Bazen “azınlık” olarak tarif edilen dinlere “geniş” yaşam alanı verilmiş, bazen “yüzde 99” olarak tarif edilen İslam dinine mensup olanlara zulüm reva görülmüş…
Sonra “bütün dinler bir yana, dinsizlik şahane” anlayışıyla laikliğin dinsizlik olduğu öğretilmeye çalışılmış…
Dinler arası hoşgörüden nasibini alan şanslılar, asla yüzde 99 içine girenlerden olmamış…
Bazen, bugün hoş görülen ve “azınlık” denilenlere en büyük zulümler yapılmış, yerinden yurdundan edilmiş, ocak bitiren vergilerle sefalet hayatı yaşatılmış…
Yani devletin laiklik anlayışı her dönem başka şekilde kendisini göstermiş…
Çoğunlukla da “katı” laikliği uygulayan bürokratların ve askeri çevrelerin borusu ötmüş…
Borusu ötmesi gereken halkın ise her daim ümüğü sıkılmış…
Şimdi siz gelmiş diyorsunuz ki, laikliği yeniden yorumlayalım…
Ne gerek var?
Dünyanın birçok ülkesi Cumhuriyetle yönetiliyor, bizimki farklı… (Cumhuriyeti süs olsun diye kullanan birkaç despot ülkeyi saymıyorum)
Demokrasiyi kullanıp, gerçek manasına eren ülke sayısı azımsanamayacak kadar çok, bizde ise demokrasiyle yönetilir, demokrasiyi gerektiğinde askıya da alırız, rafa da kaldırırız.
Çünkü biz “Egemenlik kayıtsız ve şartsız milletindir” deyip, “her şeyi halka danışmayacaksın” diye düşünenlerdeniz. Çünkü bir başımıza bıraktıklarında “ya davulcuya ya zurnacıya” koşarız…
Laikliği uygulayan hiçbir ülkede, halkın üzerinde “Demokles’in kılıcı” gibi durmazken, bizde “fişlenmenin” esas kaynağı, parti kapatmanın gerekçesi, darbe yapmanın ön koşuludur…
Kısaca bizde laiklik, halkın üzerinde dolaşan kara buluttur, gerektiğinde çekip vuracağın bıçaktır, kılıçtır, silahtır…
Biz bu laikliğin nesini sevelim, biz bu laikliği binlerce kez yeniden nasıl yorumlayalım?
Yoruma ne gerek var, Amerika’dakini alın, İngiltere, Fransa, Almanya ve daha birçok ülkede uygulananın aynısını uygulayın.
Yoksa onların kanı çok mu şirin?
Naif Karabatak
15 Ekim 2010
Naif Karabatak
15 Ekim 2010
