Süleyman AKDOĞAN


KPSS ve ADALET

KPSS ve ADALET


 Doğruluğuna inanmadığınız bir şeyi doğruya en yakın diye yapıyorsanız ve doğruyu bulmak gibi bir çabanız yoksa, o doğru olmadığını düşündüğünüz şeyler sizin doğrunuz olur. Siz onun doğru olduğuna inanır, o şeyin ne derece doğru olduğunu savunmak için bahaneler üretmeye başlarsınız. Bugün, Türkiye’de hangi konuyu açarsanız açın “ne yapalım” iyi değil ama bundan iyisi de yok söylemiyle karşılaşırsınız.

Türkiye’de dershanelerin eğitim için ideal kurumlar olmadığı dershaneciler dahil herkesçe bilinir. Ancak, dershaneler bu ülkede  yaklaşık  50 yıl varlığını sürdürdü. Kapatılmak istenirken, çok şiddetli tartışmalara sebep oldu, oluyor, olacak. Yerine konulan  “okul kursları” adeta dershanelerin ne suçu vardı dedirtiyor. ÖSYM sınavları da aynı dershaneler gibi tartışıldı, tartışılmakta.  O da aşağı yukarı 40 yıldır varlığını devam ettiriyor.   Geldiğimiz nokta şu, “sınavsız bir eğitim” düşünemez hale gelmişiz. Sınav sistemine en karşı olanlar bile, “bu sınavların elzem olduğuna” dair mazaret uydurmaya başlamış, öğretmenler ellerinde testler birbirleriyle yarışır hale gelmiş. Her birimiz doğru olmadığını bile bile bu çarka hizmet eder hale gelmişiz.

Son günlerde, KPSS tartışmasıyla da akıl almaz şeyler iddia edilmekte. KPSS kaldırılırsa, adam kayırmacılık ayyuka çıkar, adalet kalmaz gibi gerekçelerle KPSS sınavı  savunulmakta. Eğer bunlar oluyorsa /olacaksa, bu dershaneler ve OSYM sınavları 50 yıl ülkede eğitim adına bir şey yapmamış demektir. Çünkü, ülke nüfusunun çok büyük bir kısmı, özellikle de bu haksızlıkları yaptıkları / yapacakları  iddia edilenler bu ikisinin çarkından geçmiş demektir. Demek ki, bu sistem bireylere mevki makam kazandırmış, ancak hak, adalet, insan haklarına saygı gibi değerleri yükleyememiş.  İddia edildiği gibi bu ülkenin bütün önde gelenleri yaklaşık 300 / 400 bin yakınına haksız makamlar kazandırmışsa ve 300/ 400 bin kişiden biri de çıkıp “tamam, sen benim akrabam olabilirsin, ben senin bana teklif ettiğin bu işi yapabilecek nitelikte biri değilim” diyememişse biz daha neyin eğitimini savunuyoruz. Bu adam kayırmalara şahit olan bir Allah’ın kulu çıkıp da “ne yapıyorsunuz” diyemiyorsa vay bizim halimize!

Şayet ortada hiç bir yanlışlık yok ise ve bir algı operasyonu için bunca şeyler yapılıyorsa, vay ki ne vay. Bu yapılanları çocuklar yapsa, insanların dedikodusunu, gıybetini yapmayalım diye bu konuyu hemen kapatırız. Hoşgörüyü, edeb ve ahlakı bir tek kendimize yakıştıramaz hale gelmişiz.

Dönelim KPSS meselesine. Birbirimize açıkça güvenmediğimizi söylemek yerine, “adil olalım” bahanesiyle böyle bir sınav yapıyoruz. Amaç üzüm yemek ise, bir öğretmen seçeceksek kendine, güvenen babayiğit adaylar bir kaç sınıfa girerek performanslarını pekela sergileyebilirler. Okulun oluşturduğu kurul kararını verir. Çocuklarının öğretmenlerini veliler belirlesin, çocuklar öğretmenlerini kendileri seçsinler. Her okula kaç öğretmen atanıyor ki! Ama, biz birbirimize güvenmiyoruz. Ama, bu benim söylediklerim çok zaman (!) alır. Edebiyat öğretmeni olacak adama  matematik çözdürmeyi adalet diye satıyoruz ya. Yok, maksat adam elemekse,  bu kadar zaman kaybetmeye gerek yok, adaylar arasında kura çekelim. Çok kısa sürer derseniz, 100 metre koşusu yaptıralım, derece yapanları öğretmenler olarak atayalım. Belki, aralarından meşhur atletler çıkarırız. Yaklaşık 15 yıllık KPSS geçmişimizde bir bilim adamımız bile yok.

Oysa, KPSS’den önce biz öğretmen yapacak adam bulamıyorduk. O yüzden ziraat mühendisi, veteriner ve saire öğretmen yapılmadı mı?. Acaba, bu sınav yapılacaksa sınava girecek aday sayısı da çok olmalı ki heyecan olsun mantığıyla mı hareket edildi ki 350 bin öğretmen fazlamız var? Bu nasıl bir hatadır, nasıl bir istatistik hatasıdır. Bizim, gençler KPSS dershanelerinde birbirini yemeye çalışırken bakın başka ülkeler ne yapmış.

Bugün, Suudi Arabistan’da kapısını çaldığınız her eczanede Mısır’lı bir eczaneciyle karşılaşırsınız. En az 5 yıllık eczacılık fakültesi mezunu kimseler bunlar. İngilizceyi, en azından eczane işlerini yürütecek kadar biliyorlar. Hastanelerde, Filipinli hemşireler. Arapça ve İngilizce bilyorlar. Mısırlı, Pakistanlı, Hindistanlı, Kaşmirli, Filistinli doktorlar. Onların da yabancı dil sorunları yok.

Sadece, 11 milyon nüfuslu ada ülkesi Küba’nın dünyanın dört bir yanında çalışan 50 bin sadece  doktor ve hemşiresi var. Hem de Amerika’nın ambargolarına rağmen.

Tabii ki, her ülkenin kendine göre peroblemleri var. Ancak, biz problemleri kendi kendimize oluşturuyoruz. Kabul edelim, çözüm asla KPSS, başta olmak üzere, sınavların gölgesindeki eğitim sistemi değil. Bize öyle insan lazım ki, hem işinde iyi olsun hem de sebebi anası, babası hatta kendisi bile olsa adaletsizliğin her türlüsüne başkaldırsın, adaleti ayakta tutabilsin.