Naif KARABATAK


İdama mı karşısınız darbeye mi?

İdama mı karşısınız darbeye mi?


Birisi size “İdama mı karşısınız, darbeye mi?” diye bir soru yöneltse düşünür müsünüz, yoksa her ikisini mi söylersiniz, şıklardan birini mi seçersiniz?

Doğrusu bunu bilmem mümkün değil ama ben her ikisine de karşıyım. Özellikle de darbeye. Çünkü darbe demek, hukuksuzluğun başladığı yer demektir.

Ama siz neye karşısınız, diye detaylandıralım…

***

Bizi biz yapan değerler olduğu gibi, bizi olduğumuz gibi yansıtanlar da vardır. Bunlar genellikle sözlerdir, cümlelerdir, kelimelerdir; Mesela idama mı karşısınız, darbeye mi?

Bir darbe söz konusuysa sadece sözlerinizle değil, tavırlarınızla da, duruşunuzla da, o güne kadar yaptıklarınızla da karşı olmanız gerekir.

Bir idam söz konusuysa eğer; idam edene mi, idam edilene mi, idamın kendisine mi veya hukuksuz şekilde olmasına mı karşı olduğunu anlaşılır. Hatta idamın şeklinin ipuçlarını bile verebilirsiniz.

Daha kötüsü, idama karşı çıkarken, aslında yargısız infaz yaptığınızın farkına varmayabilirsiniz de…

Tıpkı Türkiye Barolar Birliği Başkanı Av. Prof. Dr. Metin Feyzioğlu gibi…

Dün, Feyzioğlu’nun darbeci Sisi’ye mektup yazdığını duyduğumda sevindim, safça…

Zira Feyzioğlu mektubunda askeri darbeyle görevden uzaklaştırılan ve halen cezaevinde bulunan Mısır Devlet Başkanı Muhammed Mursi ile 106 kişinin idam edilmemesi için Türkiye Barolar Birliği olarak bir adım atıyorlardı.

Bir insan hayatı için verilen her çaba desteklenmeli, alkışlanmalıydı.

Ama desinler diye olmamalıydı bu.

Dostlar mektup yazarken görsün, beni idama karşı bilsin, demokrat sansın, insana ve haklarına saygılı bilsin diye yapılırsa sırıtır.

Bana mı denk gelmedi bilmiyorum ama Feyzioğlu’nun meslek hayatı içinde “hukuki” bir çabasına tanıklık etmedim.

Yine de mektuba sevinmiştim.

Mektubu haberleştiren Türkiye Barolar Birliği, bir darbeciyi meşrulaştırarak işe başlıyor; “Mısır’ın devrik Devlet Başkanı Muhammed Mursi ve 100’den fazla kişi hakkında verilen idam cezalarının kaldırılması için Mısır Devlet Başkanı Abdülfettah El Sisi’ye bir mektup yazdı.

Sonra “Feyzioğlu, sorunun hukuk kuralları çerçevesinde çözülmesini” istediği belirtiliyor. Hangi hukuk olduğunu elbet söylemiyor.

Hukuku çiğneyen ve hak etmediği koltukta oturan, bunun yanında kukla mahkemesine verdiği talimatla idam kararını onaylatan bir darbeciye “hukuk çerçevesinde” çözüm bekliyor. Zaten hukuk çerçevesinde çözüm bulmuş, anladığı hukukun çerçevesinde kalarak elbet…

Sonra dava hatırlatılıyor;  Kahire'deki mahkeme, iktidardan uzaklaştırıldıktan sonra hakkında çok sayıda dava açılan Mısır'ın devrik Devlet Başkanı Muhammed Mursi ile birlikte Müslüman Kardeşler’in 100’den fazla yöneticisini idama mahkum etti. Mursi, 2011 yılında Hamas ve Lübnan Hizbullah’ı ile birlikte hareket ederek cezaevinden firar etmekle suçlanıyordu.

Böylece Mursi hakkındaki iddialar sıralanmış oluyor.

Ve sonra Mısır Devlet Başkanı, Mısır Barolar Birliği Başkanı ve Mısır’ın Ankara Büyükelçisi’ne birer mektup göndererek, ölüm cezalarına ilişkin kaygı ve endişelerini aktarıyor.

87 bin avukat adına kaleme alınan mektupta, “ölüm cezası” hakkında duydukları “derin kaygıyı” dile getiriyor.

Her nasılsa bir ara “Savunmanın temsili olmadan yapılan yargılamanın adil yargılanma hakkını ihlal” edeceğini söylüyor, tebrik ediyorum.

Ama genel olarak “Mahkeme sonunda verilmiş olan ölüm cezasının insan hakları açısından kabul edilemez olduğunu” belirtiyor.

Yine aynı mektupta, “Her durumda ölüm cezasına karşı olduğuna” dikkat çekiyor.

Çünkü idam, “Hukuk devletine, ölçülülüğe ve eşitliğe aykırı” buluyor.

Genel olarak mektup güzel ama sorun, bir darbe mahkemesinde yargılama ve verilen cezanın hukuk kuralları açısından geçersiz olduğunu savunmamış olmasıydı.

Sisi’yi meşrulaştıran, Mursi’yi “komik suçlamalarla” neredeyse suçlu gösteren ama idam cezasına karşı olan bir mektup.

***

Bütün bunlara rağmen, bu tür çabaları olumlu buluyorum.

Bunu sadece Türkiye Barolar Birliği yapmamalı, bütün STK’ların, bütün hukukçuların ve bütün insan hakları örgütlerinin idam kararının uygulanmaması için diplomatik bütün yolları denemeleri gerekir.

Ama bunu yaparken, darbeyi özendirici, darbeciyi meşrulaştırıcı dil kullanılmamalı.

Mağdur konumda olan bir devlet başkanı ve yüzlerce insan varken,

Ülkenin üçte ikisinin iradesi cezaevine tıkılmışken,

Hiçbir hukuk kuralı tanımadan insanların üzerine ateş açan bir katil işbaşındayken,

Hak etmediği koltukta oturan, keyfi karar alan, yasaları işkembe-i Kübra’dan sallayan bir şizofreni “Devlet Başkanı” diye onurlandırıp, adam yerine koymanın ne âlemi var, doğrusu anlamıyorum; katile katil demedikten sonra, hukuksuzluğunu yüzüne haykırmadıktan sonra, insanlıktan çıktığını hatırlatmadıktan sonra, tepkinin ne anlamı var?

Diyecekseniz, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan gibi “Ben Mısır Devlet Başkanı olarak, seçilmiş Mursi’yi tanıyorum, Sisi’yi değil…” deyin!

 

Tweetimden Seçmeler

Her şey insanları sevmekle başlar. Seven bir yüreğiniz yoksa, insanlık için yapacağınız bir şey de yoktur.

www.naifkarabatak.net