Fadime ARSLANALP


Hoşgörü

Hoşgörü




'Yaratılanı severiz Yaradan' dan  ötürü'  der Yunus Emre bundan 705 yıl öncesinde. Ve yaratılmışlık gerekçesiyle bütün kâinatı ve canlıları kucaklar. Kocaman bir yürek ve kocaman bir kucaklayıştır Yunus’un kucaklayışı, onca kusurları görmeksizin. Aslında hangimiz mükemmeliz ki? Başkalarının gözündeki küçücük kıymığı görürken, kendi gözümüzdeki koskocaman merteği görmeyiz, göremeyiz veya görmek istemeyiz. Hoşgörü haritasını bir kenara bırakıp, kendi nefsimize göre çizdiğimiz haritayla önümüze gelen herkesi damgalar, mühürleriz ve bir takıma ayırırız. Artık insanları gruplaştırmışız ve kendi içimizde rahat etmişizdir.

Peki nedir bu 'hoşgörü' ki zaman zaman Yunus'ta dahi fazla olduğu düşüncesiyle eleştiriyoruz?’ Mezhebi geniş ‘ tabiriyle ifade edilen bütün ahlaksızlıklara göz yummak mıdır hoşgörü? Ya da zulmün egemenliğinde haksızlıklar altında ezilen toplumu, zulümler karşısında anlayışa mı davet etmektir? Elbette hayır. Peygamberimiz sav 'Haksızlıklar karşısında susan dilsiz şeytandır' diyerek bize bu konuda rehberimizin ne olması gerektiğini hatırlatıyor.

Hoşgörü aslında susmak demek değildir. Hoşgörü aslında ahlaksızlıklar karşısında eyvallah demek değildir. Hoşgörü beşerdir şaşar sözünü aklımızdan çıkarmadan mükemmel bir empatiyle olumsuzluklara çeşitli açılardan bakabilmek ve ona göre tavır alabilmektir. En büyük ahlak kurallarından biri ‘sana yapılmasını istemediğini sen de başkalarına yapmadır. Kurduğumuz insan ilişkilerinde daima bu düsturu elden bırakmayarak güzel empati ile yaklaşabilmektir hoşgörü. Kendimizi muhatabımızın yerine koyarak, onun gözleriyle onun gözleriyle değerlendirmeye çalışmak mevcut durumu. Ama bir zalime de hakkı haykırmaktır gerektiğinde canını, malını ve evladını düşünmeden.

‘İnsan nankördür ‘ der Allah cc ayetlerinde. Yaratıcısına asi olan insan, hemcinsine daha kolay kalleşlik yapmaz mı? Onun için her şey insan olabilmekte yatar.

Taif’te  akrabaları tarafından taşlandıktan sonra, Cebrail as.Peygmaber Efendimiz sav sorduğunda ‘İstersen bu beldeyi yerle bir edebilirim’ diye. Resulullah (sav) cevaben ‘Hayır onlar bilmiyorlar,bilselerdi yapmazlardı'  diyor ve dua ediyor: 'Rabbim onların içinden Hakkı tutup kaldıracak nesiller yetiştir “diye… İşte bu Rastlalar sav in hoşgörüsü idi. 'Bilselerdi, yapmazlardı”… Ya bizler, bildiği halde yapmayanlar?. Yargısız infazlar yerine ,gerektiği gibi çağrılarda bulunabiliyor muyuz? Zalime onurla Hakkı haykırmak, mazluma üslubuyla hatırlatmak gerçeği…

İslam’ın edeplerinden olan  anlayacağı dili konuşmak, kişiye özel, önce haleti ruhiyesini çözümlemek karşımızdakinin, sonrasında tahlil ederek bu vakanın kahramanı kendimiz olsaydık nasıl olurdu diye düşünüp yaklaşabilmek. O zaman kendimizi inanamayacağımız kadar hoşgörülü bulacağız…

Kişinin tahammül edemediği karşısındakinde, kendisinin de hatalara düşmemek için gayret sarf etmesine rağmen hatalara düşülebileceğini  görünce tedirgin oluyor ve tahammül edilemeyecek kadar eleştirebiliyor. Aslında hani bir söz vardır 'Herkes kendi kapısının önünü süpürse mahalle temiz olur' diye. Bunu insana yükseltsek, her insan kendi içini temizlemekle meşgul olsa insanlık ve dünya tertemiz olur diye ne kadar güzel olurdu. Her zaman kendimizden yola çıkarsak ve öncelikle kendi nefsimizi temizlemekle meşgul olursak diğer insanların hayatlarıyla uğraşacak ne vaktimiz kalır ,ne de mecalimiz. İşe kendimizi bilmekle başlamak gerekiyor, hoşgörünün sınırsız ufuklarına erişebilmek için. Yazımı ilk satırlarda değindiğim bize asırlar öncesinden seslenen Yunus’umla bitirmek istiyorum;

İlim ilim bilmektir.

İlim kendin bilmektir.

Sen kendini bilmezsen,

Ya nice okumaktır?

 

Selam ve dua ile…