Sabiha DOĞAN


Hani, hepimiz kardeştik!

Hani, hepimiz kardeştik!


 Son birkaç haftadır yaşananlar aslında toplumsal yapımıza çok da fazla güvenmemiz gerektiğini ortaya çıkardı. Eylemlerin amacı ne olursa olsun, bunda kimler nasıl bir pozisyonda yer alırlarsa alsınlar ilk fark etmemiz gereken toplumsal dinamiklerimizin kopmaya meyyal yapısı olmalı!

Hani hepimiz kardeştik, kimse Alevi-Sünni; sağ-sol; Türk-Kürt kavgası çıkaramazdı içimizde.

Hepimiz geçmişimizdeki karanlık noktaların, şaibeli girişimlerin, darbe heveslerinin, iç ve dış odakların planlarını bilir ve oyuna gelmezdik.

Çeşitli yerlerde ve zamanlarda ortaya konan kumpaslara karşı bağışıklık sistemimizi geliştirmiştik de artık, hiçbir hile bizi birbirimize düşüremezdi!

Bu ülke; darbeleri de, provokasyonları da, birlik ve bütünlüğümüzü bozacak tüm girişimleri de lanetler ve ayağının altına alırdı…

İnsanlarımız kalbi yek diğerine karşı fikri, cinsi, etnisitesi, kimliği ne olursa olsun sevgi ve saygıyla doluydu!

İnandıklarımız sadece bizim doğrularımızdı ve kimseye dikte etmeye hakkımız yoktu…

Hani, artık darbeler ve darbecilerle hesaplaşıp eski, karanlık günlerin yaşattığı acılarla yüzleşecektik

Kimliği fark etmezdi; geçmişte zarar görmüş, haksızlığa uğramış, mağdur olmuş kim varsa yanında bizi bulacaktı!

Tarihimizden ders almış, hatalardan utanmış, bir daha olmasın diye mücadeleye azm-ü cezm-ü kast eylemiş kişilerdik…

Bir bütündük tüm renklerimizle, değerlerimizle, farklılıklarımızla; saygı duymayı iyi bilirdik…

Darbeler de miadını doldurmuştu bu kutsal topraklarda, anti demokratik uygulamalar da!

Ne oldu da bir sabah, tüm bu inandıklarımızı hafızamızın unutulma noktasına göndermeyi başarıp kendimizi, yeni yeni ayrılıklar rüzgarlarının önüne savunmasız bıraktık?

Şu, çok güvendiğimiz; konusu açılınca mangalda kül bırakmadığımız kardeşlik kavramımız sadece bir türkünün mü adıydı; yoksa, yanlış hatırlayan ben miyim!?

Bırakınız ayrı düşünceden olmayı, aynı cenah içinde kopmaların yaşanması, arkadaşlıklar arasına kırgınlık ve kızgınlık ünlemli ayrılıkların eklemlenmesi bu savunulan kardeşliğin mi sonucuydu…

Yakıp, yıkmalar, saldırmalar, tacizler, tartışmalar, kaybedilen maddi ve manevi değerler karşılığında elde edilen kıymetli mefhum ne olabilirdi!

Bunca yıllık dostluğumuzu, kader birliğimizi, millet kavramımızı neyin karşılığında hoyratça savurmaktan çekinmemiştik!

Demokrasi desek değildi, eşitlik desek hiç değil...

Çoğunluğun karşısına azınlığın dayatması girişimi mi denebilir miydi buna; ya da tam tersini iddia edenler mi olacaktı?!

Dağdaki çobanla benim oyum aynı olamaz diyenlerin kıyamı olabilir miydi…

Gezmeye çıkardığı köpeğine havlayan sokak köpeklerine tekmeyle saldırıp ölümüne yol açan -ismi lazım değil- ünlü gazetecinin “benim köpeğimle sokak köpeğini bir mi tutuyorsunuz!” savunusunun toplumsallığa bürünmüş hali mi acaba!

Devrim adı verilen eylemlerle ortalığın tarumar edilmesinin amacı, eşitlik yerine eşitsizliği sürdürmek olabilir miydi!

Ne kadar da çok soru var. Şaşkınlık. Kopukluk…

Bir sınavdı bu, ve hepimiz kaybeden olduk!

Sükuneti, sağduyuyu, af etmeyi, saygı duymayı, sevmeyi, hoş görmeyi öğrenemediğimiz küçücük bir sınamada ortaya çıktı.

Meğer, herkesler içlerinde ne kadar da çok öfkeler, kırgınlıklar, kızgınlıklar, yok saymalar, küçümsemeler, diş bilemeler biriktirmedeymiş uzun zamandır!

Hezeyanların, öfke patlamalarının, nefret kusmaların ortaya çıkması için tek bir harekete geçirme tuşuna basmak yeterliymiş.

Bu güne dek yanılgıyla, yanılsamalarla doluymuşuz aslında; ne sevmeyi ne de saygı duymayı bilmişiz.

Ötekileştirenler derken bile ötekileştirdiğimizin ayırtına var-a-mamış, en ufak farklılıklara tahammül etmeyi öğrenememişiz.

Bir sınavdı ve geçti. Geçmiş olmasını umut etmedeyiz en azından!

Vakit, sorgulama zamanı; diğerlerinden, ötekilerden önce kendimizi…

Dualarımıza “Bir daha böyle bir sınanma yaşatma!” kelimeleri eklemlemenin; hayatımıza gerçek sevgiyi, saygıyı, eşitlik anlayışını hazmedebilmeyi öğretmenin…

Milat

twitter.com/sabihadogann