Sabiha DOĞAN


Erkek cinsi tükeniyormuş!

Erkek cinsi tükeniyormuş!


Gün geçmiyor ki basınımızın magazin/sağlık kısmında erkeklerle ilgili yeni haberler yer almasın. Bunların içeriği bazen üreme sağlığıyla ilgili olabilirken bazen de erkek cinsine yönelik tehditler olarak sıralanabilir. Bir gün erkeklerin kıyafetlerinin insan neslini tehlikeye atıcı bir unsur olduğunu okuyoruz, bir başka gün de stresin etkilerini…

Hatta, kimi zaman bu yöndeki haberlerin abartılı tahminler, kötümser yorumlarla endişe verici bir şekle bürünmesi bile mümkün. Bizdeki bu tür haberler, kendilerine referans olarak Batı’yı işaret etse de, henüz Batı’ya ulaşamadığımız kesin.

Hani, kimi zaman aklımıza erkek tekelindeki medyanın, erkek lehine pozitif ayrımcılık yaptığı fikri absürt görünse de, kimi zaman bunu kovuşturmanın çok kolay olduğunu söyleyemeyiz. Üstelik iş, “bir süre sonra erkekler bitecek” pozisyonuna çekilince aklımız iyice karışıveriyor. Her ne kadar aklımız karışsa, zihnimizde soru işaretleri uçuşsa da, Batı’nın bu konuda neler söylediklerini hatırlamaktan kimseye zarar gelmez!

Konuyla ilgili öncelikle, modern yaşamın erkek üzerindeki etkisine dikkat çekilmekte. Bunu ifade etmek bir anlamda, yaşam biçimlerini eleştirmek olarak da yorumlanabilir. Ancak bizdeki gibi karmaşık komplekslere sahip olmadıklarından, bazı şeyleri söylemek onlar için daha kolay olabiliyor. Hem kim bilir belki de onlarda, toplumsal eleştiri veya düşünsel linç gibi  saldırı sistemleriyle karşılaşmayacak olmalarının verdiği cesaret vardır, her neyse...

Tezin temelini, fazla uyarana maruz kalan erkeğin zamanla hormonsal değişim yaşadığı, otokontrol mekanizmasına bağlı olarak da cinsel kimliğinin silikleştiği oluşturur. Düşünceye göre erkeğin, gündelik hayatta sık ve geniş oranda uyarıcıyla karşılaşması onun, sosyal yaşamını sürdürebilmesi için yeni çıkış yolları bulmasını zorunlu kılmıştır. Buna bağlı olarak da; kadın karşısında daha duyarsız, daha az etkilenen, daha az tepkisel bir –modern erkek- hüviyeti oluşmuştur.

Her ne kadar modern erkek, modern zamanın ideal ölçülerine uygun bir model olarak gösterilse de sonuç ve gidişatın beklenenden farklı olması bazı çevrelerce endişe verici bulunmaya başlanmıştır.

Modern erkeğin tüm gün, rahat giyimli ve davranışlı kadınlarla birlikte sosyal yaşamın içerisinde olması, kadın ve erkek arasında ortaya çıkan arkadaşlık biçimi erkeğin hormonlarını tırpanlayan bir unsur olmuştur. Buna bağlı devreye giren mekanizma erkeği, kadın karşısında daha az tepkisel bir hale dönüştürürken hormonları üzerinde de olumsuz etkilere yol açmıştır.

Belki Batı’nın geneli için söylenebilecek bu duruma bizdeki analistler,  şehirli-kırsal erkeği ayrımı yaparak yaklaşır. Şehirli erkek, bahsettiğimiz çerçeve içerisine kolayca dahil edilirken taşralı erkek için aynı şeyler söylenemez.

Bizde, taşralı ve şehirli erkek arasında ciddi farklılık görülür. Kırsaldaki erkek, çevresel etkilere bağlı olarak daha canlı ve aktif hormonlara sahiptir. Buna karşılık şehirli erkekte -yaşam biçimine bağlı olarak- Batı’daki erkek profiline yakın tipoloji görülür.

Mevzuuyla ilgilenen uzmanlara göre, bu yaşam biçimi devam ettiği sürece erkeklerin hormonları da değişmeye devam edecektir. Kimileriyse, bu değişimi o kadar uzağa götürmüş, bir süre sonra erkeklerin tamamen feminen bir hüviyete bürüneceğini dahi iddia edebilmişlerdir. Bir kısmıysa çok da uzak olmayan bir zamanda kadınların, erkek bulamayacağını söylemekten de çekinmemişlerdir.

Konuyla ilgili ne düşünmemiz gerektiğine gelince; iddiaların bir kısmının abartılı olduğunu düşünsek bile, en azından bir kısmında doğruluk payı olduğunu kabul etmemiz lazım. Öncelikle erkeğin, otokontrol mekanizmasını harekete geçirmek zorunda kalmasını ve buna bağlı değişiklikleri görmezden gelemeyiz. Ancak “işin sonu erkeklerin iyice feminenleşerek erkek cinsinin yok olmasına kadar gidecek,” düşüncesi -şimdilik- uzak görünmekte. En azından da bir kısmı için…

Bu tezin bizdeki yansıması nedir, ne olacaktır, diye baktığımızda şehir ve kırsal erkeği arasında farklılıkların bize önemli ipuçları verdiğini görürüz. Konuyla ilgili araştırmalar, varsayımın ilk kısmını doğrular nitelikte. Kentsel yaşamda erkeklerin bir tür savunma ve denetim sistemi geliştirdikleri kesinlik kazanmıştır. Ancak yine de bu, kısa vadede -Batılı kaynakların öngördüğü gibi- bir tür cinsiyetsizleşme durumuna varacak gibi görünmüyor. Batılı teorisyenlerin hipotezleri kimseye, şu an için, realist bir önerme gibi gelmiyor. Yani, erkeklerin havalara girip de kendilerini bulunmaz kişi olarak görmelerine hiç gerek yok, hem de uzunca bir süre…

twitter.com/sabihadogann

kadinhaberleri