Gülay PINARBAŞI


En etkili yöntem

En etkili yöntem



 

Son günlerde yabancı basının çıkarttığı yaygarayı dinleyenler, sanki Suriye’deki zulmün ilk kez Ayn el-Arab ile başladığını sanacaklar. Oysa Suriye’deki olaylar Kobani’yle başlamadı. Bundan yaklaşık 3,5 yıl önceydi; O zamandan bu yana Suriye’de, sivil masum insanlar, kadınlar, çocuklar zalim rejim tarafından katlediliyor.

 

300.000’den fazla insan hayatını kaybetti, 4.000.000 insan ülkesinden kaçmak zorunda kaldı, 10.000.000 insan ülke içinde yerinden edildi. Tüm bu vahşi uygulamalara seyirci kalan bazı batı ülkeleri Esed’e, sadece “insanları kimyasal gazlarla öldürme, konvansiyonel silahla öldürebilirsin” manasına gelen mesajlar verdi.

 

Suriye’de adeta kitle katliamı yapılırken dünyanın bir çok ülkesinin sesinin çıkmaması aslında çok şaşırtıcıydı. Ama asıl şaşırtıcı olan; yakın zamana kadar Suriye’deki gelişmelere Türkiye’nin fazla müdahale etmemesini isteyenler, ne olmuştu da şimdi bir an önce müdahil olmasını istiyorlardı? Madalyonun öbür yüzünde, IŞİD’in PKK’nın Suriye’deki uzantısı olan Komünist PYD’ye saldırması mı vardı ? Birden koalisyon güçleri “Kürtler Kobani’de ölüyor, Türkiye seyrediyor”, “Türkiye pasif, tavrı bir NATO ülkesine yakışmıyor, NATO’dan çıkaralım” demeye başladılar. Türkiye’nin IŞİD’e karşı olan askeri koalisyona mutlaka dahil olsun istiyorlardı. Peki bundan önce akılları neredeydi ? Daha önce Esed rejimi tarafından öldürülen insanlar insan değil miydi ? Ne oldu da sınır ötesinde yaşanan iç çatışmalar, bir anda Türkiye’nin en önemli iç meselesi haline dönüştürüldü. Şu anki duyarlılıklarını Esed rejimi, yüz binlerce insanı öldürdüğünde, masum insanların üzerinde kitle imha silahları, Scud füzeleri denediğinde niye göstermediler ?

 

Türkiye, Suriyeli kardeşlerimiz konusunda zaten çok hassas davranıyor. Daha ilk başlardan bu yana orada yaşanan zulmü tüm dünyaya duyurma gayreti içinde olan, uluslararası toplumları sivil halkı korumaya davet eden yine Türkiye oldu. Bugün ise Suriyeli mültecilerden 1 milyon. 600 bin kişi Türkiye’ye sığınmış durumda. Türkiye, mültecilere diğer dünya ülkelerinden 20 kat daha fazla yardım yaptı. Tüm uluslararası kuruluş ve ülkelerden yapılan yardımlar 246 milyon dolarken Türkiye’nin tek başına Suriyeli kardeşlerimize yaptığı insani yardım 4 milyar 519 milyon dolardı. Bizim üç gün içinde ülkemize  kabul ettiğimiz mülteci sayısı, bütün Avrupa ülkelerinin 3 yıl içinde kabul ettikleri mülteci sayısından daha fazlaydı. Bu sayılar Türk devletinin konuya ne kadar ehemmiyet verdiğini, ne kadar vicdanlı yaklaşğını açık şekilde gösteriyor.

 

Uluslararası toplumlar, eğer barış konusunda samimi iseler, sadece Kobani için değil Suriye’deki zulmün tamamının bitmesi için çaba göstermelidir. Ayrıca güvenliği sağlamak için şiddete dayalı çözüm arayışlarını bırakıp, artık barışçıl politikalara yönelmeleri gerekir. Tüm maddi imkanlarını silaha değil insanların bilinçlendirilmesine harcamak en doğru olandır. Savaşla, bombalamayla, cinayetle, asmayla, kesmeyle bugüne kadar kim güzel bir neticeye ulaşştır? Aksine şiddet yöntemleri her zaman sorunların daha da artmasına, şiddetin gittikçe çoğalmasına neden olmuştur. Bombayla, silahla fikir değişimi asla gerçekleşmez. Her zaman fikri mücadele verilmelidir.

 

Şu da bir gerçek ki fikri mücadele bugüne kadar hiç denenmediği için insanların kafasında tam anlamıyla şekillenmiyor olabilir. Fikri mücadelenin etkisi gerçekten kavransa, devletler bu görevi bizzat üstlenseler, sivil toplum kuruluşları da destekleyip bu yönde faliyet gösterseler, televizyon, radyo, internet vasıtasıyla insanları anarşiye, nefrete yönelten materyalist, faşist, komünist akımların hiç bir dayanağı olmayan sahte inançlar olduğu anlatılsa, artık o kişilerin beyni kirli fikirlerden temizlenmiş olacaktır. Fikri inancını yitirmiş oluşumların ise varlıklarını devam ettirebilmesi asla mevzubahis olamaz. İşte en etkili yöntem budur.