Naif KARABATAK


Diyanet ve zorunlu din dersi

Diyanet ve zorunlu din dersi


Son zamanlarda Diyanet İşleri Başkanlığı ve zorunlu din dersi üzerine çok ilginç siyasi bir çekişme yaşanıyor. Elbette hepsi bu tartışmayı oya tahvil etmek istiyor.

Ancak, mesele oya tahvil edilemeyecek kadar önemli.

Bu yazıda iki kesimin aynı konuyu yaklaşımındaki samimiyetsizliğe bakacağım.

Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki, mensubu olduğumuz İslam dinini, özünde “ruhbanlık” olan farklı dinlerle karıştırabiliyoruz.

Birisi Diyanet’e saldırdığında “Din-Diyanet” ayrılmaz ikili bildiğimizden, aynı refleksle karşı atağa geçiyoruz.

Laik devlet eliyle “din eğitimi”ne, yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in emriymiş gibi göğsümüzü siper ediyoruz. İslam’da “ruhban sınıfı” olmadığını bile bile üstelik…

Önce isterseniz devletin dini mi yoksa Müslümanların dinini mi sahiplendiğimiz sorusuna cevap verelim. Elbette bu cevabı kendi kendinize verin.

Sonra da dinle işi olmayanların neden dini argümanlar üzerinden siyaset yapmak istediğine bakın ve bunu da kendi kendinize söyleyin.

Bir insan namaz kılmıyorsa, Müslümanların nasıl namaz kıldığıyla ilgili ahkâm kesmesi abestir.

Bir insan Müslüman değilse, Müslümanların yaşantısıyla ilgili söz söyleme hakkı da olamaz.

Bu diğerleri için de geçerli elbet.

Sorumlu bulunduğun konuda söz söyleyebilir, düzenleme yapma gereği duyarsın. Söz söyleme hakkının olmadığı yerde, ne konuşursan konuş abesle iştigal etmiş sayılırsın.

İnsanlar ateist olabilir, bu onun tercihidir. Ancak ateist kişi, herhangi bir dinle ilgili söz söyleme hakkına sahip olamaz, çünkü kendisini ilgilendiren bir durum yoktur.

Ama burada sorun, kimin neden karşı çıktığını, kimin neden sahiplendiğini tam anlayamamamızdır.

Farklı bir örnekle yazımıza devam edelim.

Bir tefecinin bankalara karşı çıkmasıyla, bir Müslüman’ın karşı çıkması farklıdır.

Tefeci, bankaların işini kırdığını düşünür. Bir Müslüman ise “Faiz haramdır” diye karşı çıkar.

Birisinde menfaat vardır, diğerinde bir inancın yansıması.

Şimdi gelelim siyasi yönden din ve diyanete…

***

7 Haziran seçimleri öncesi HDP, Diyanet İşleri Başkanlığına ve zorunlu Din Dersine adeta savaş açtı.

Özellikle inançlı kesimin de çoğunlukla içinde yer aldığı AK Parti, HDP’ye din ve diyanet üzerinden saldırmaya başladı.

AK Partililer zorunlu din dersi ile Diyanet’i savununca, haklı olarak HDP’liler, “zamanında siz de kaldırılsın istemiştiniz” diye örnekler gösterdiler, haklılardı.

Ancak, AK Partililerin ama özelde inançlı olanların zorunlu din dersini kaldırma, Diyanet İşleri Başkanlığını lağvetme amaçlarıyla HDP’nin amacı aynı değil.

İşte bizim karıştırdığımız konu tam da burası.

Kemalist zihniyetin bir ürünü olan Diyanet ve zorunlu din dersinde amaçlanan, “devlet eliyle dini eğitim”dir. İnsanların cemaatlere gitmemesi, Medrese türü eğitim almaması, İslam’ı kaynağından öğrenmemesi amaçlanmaktadır.

İslam’ın sadece ahlaki yönünü ele alan ama hayatı belirleyen bütün yönlerini gizleyen bir eğitim arzulanmış, ancak İmam Hatip’ler, bunu daha da derinleştirerek ele almayı başarmıştır.

Diyanet İşleri Başkanlığı da, AK Parti dönemine kadar “camileri kontrol altına alan, aşırı(!) giden imamlara haddini bildiren” bir kurumdu. Prof.Dr. Ali Bardakoğlu’ndan bu yana bu anlayış da değişti.

Ama netice itibariyle Diyanet İşleri Başkanlığı, laik devleti İslam’a karşı koruyan bir kalkandır, ötesi yoktur.

Zorunlu din dersi ise darbe döneminde yine aynı mantıkla Kenan Evren’in bizlere armağanıdır(!).

Bir Müslüman’ın laik devlet eliyle dini eğitime taraf olmaması beklenir ve yine bir Müslüman’ın laik devletin Diyanet İşleri Başkanlığına da “fetva makamı” gözüyle bakmaması beklenir.

Dolayısıyla bir Müslüman’ın bu iki konuda “taraf” olmaması, hatta kaldırılması için de eline imkan geçtiğinde çabalaması gerekir.

AK Parti’de “inançlı” kesimin Diyanet İşleri Başkanlığının lağvedilmesine ve zorunlu din dersinin kaldırılmasına bakışı bu yöndedir.

(Ama meydanlarda savunurken, sanki “dokunulamaz” kurum ve dersmiş gibi yansıtılması samimi değil.)

Diyaneti lağvetmeyi ve devlet eliyle zorunlu dini eğitimi kaldırmayı düşünen Müslüman kesim, elbette bunun alternatifini düşünüyor, elbette insanların daha iyi bir din eğitimi almasına, daha özgür bir yapıya dönüşmesine imkân sağlamayı amaçlıyor.

HDP’nin amacı ise çok daha başka…

HDP, son zamanlarda tıpkı Kemalist zihniyet gibi davranmaya başladı ve din dersi ve diyanet üzerinden “dine saldırarak” oy kazanacağını sanıyor ve bunda da büyük bir yanılgı içinde.

Keşke “daha iyi ve daha özgür bir din eğitimi” için zorunlu din eğitimine ve Diyanet İşleri Başkanlığına karşı çıkılsa…

Bu konuda hem AK Parti hem de HDP meydanlarda samimi değil; ikisi de aslında çok farklı düşündüğü halde, başka başka kılıflarla karşı çıkıyor veya savunuyor.

 

Tweetimden seçmeler

Bugün Kenan Evren’e sövenlerin çoğu, dün yeni bir Kenan Evren olmak isteyenlerin avukatıydı, destekçisiydi, bizzat kendisiydi.

www.naifkarabatak.net