Süleyman AKDOĞAN


Dilenmek Demokratik Bir Hak mıdır?

Dilenmek Demokratik Bir Hak mıdır?


Kapı zilinin çalmasını istemem evdeysem. Hele ayın 15’i  değilse. Çünkü, bilirim cep telefonu çat kapı  geleneğini öldürdü. Dostum, arar evdeysem, hatta müsaitsem gelir.  Bilirim, her ayın 15’in de Mehmet efendi apartman aidatını toplamaya gelir. Diğer zamanlar, kapımı çalan onlardan biridir diye hep endişe duyarım. Bazen, çocukluğumu köyde geçirmiş olmanın rahatlığıyla kim ooo demeden, kapı deliğinden bakmadan yanlışlıkla açarım kapıyı. Çünkü, bizim köyde kimse bizim kapımızı bunun için çalmazdı. Açtığıma pişman olurum, ama kapıyı  da yüzüne kapatamam gelenin. Defalarca yaşamışımdır bu hissi. Bir gün yine zil çalındı. Kapıyı açtım, karşımda bir kadın, küçük de bir erkek çocuğu. Pişman oldum açtığıma, ancak…
-Allah rızası için….?
-Neden yapıyorsun?
-Abi, ben hiç ister miyim bunu yapmak, iş aradım bulamadım. Apartmanlara temizliğe gitmek istiyorum, kimse bana iş vermiyor?
- Bu çocuğun adı ne?
-Caner.
- Caner kaç yaşında?
-5
-Kocan nerede?
-Askerde.
-Sen kaç yaşındasın?
-24
-Kocan kaç yaşında?
-25
-Şunu alın
-Allah razı olsun
Şeklinde  bir diyalog geçti aramızda. İçim daraldı.
Tıpkı, her sokağa çıktığımda gördüğüm manzarada olduğu gibi. Görmek istemezsin ; ancak onlarca kişi çıkar karşına. Bir gün, 4 yaşındaki oğlumla evimin altındaki markete indim. Pejmürde giyimli iki çocuk, marketin   satış elemanından bir şeyle istiyor. Elaman iki şeftali verdi. Şeftaliyi, nasıl da iştahla yiyerek uzaklaştı zavallılar. Doğrusu, ben uzaklaştıklarını sandım. Tam, binanın kapısını açacağım sırada, arkamda bir ses işittim. Döndüm, o çocuklardan biri.
-Adın ne senin?
-Barış
-Kaç yaşındasın?
-O çocuk kim?
-Kardeşim.
-Nerelisin?
-E…… …. (Ne fark eder ki)
-Annen, baban var mı?
-Nerede oturuyorsun?
-Ulukent
-Tiner  kullanıyor musun?
-Yok (Bin şahit getirse inanmam)
………
           
Düşünüyor insan ister istemez. Kadını düşünüyorum.  Eğer, söyledikleri doğruysa biz şimdi bir askerimizin eşine dilencilik mi yaptırıyoruz? Hani, en büyük asker bizim askerdi. Yanlışsa diyorum. İnsanların, en hassas noktalarını bilecek kadar zeki, bunu istismar edecek kadar kurgucu  bir kadına dilencilik mi yaptırıyoruz?  Ya da,  bu kadıncağız bir şebekenin elinde olabilir mi? Durum ne olursa, 5 yaşındaki çocuğun suçu ne? Benim oğlumun bir senesi mi var dilenci olmaya?
Çocukların isimlerine dikkat ediniz. CANER, BARIŞ. Modernizm ancak çocukların  ismine kadar ulaşabilmiş. Adın güzel olsun yeter. Şu CANsız dediğimiz takılarımıza, süs eşyalarımıza verdiğimiz değere karşı CANer. Adını BARIŞ koyduğumuz çocuğun adeta hayata karşı verdiği SAVAŞ. Bir de barışın yaşadığı mahalleye ne dersiniz? ULUkent. Neresi, uluysa artık? Kim bilir daha ne kadar böyle tezat var hayatımızda?
Sokaklarda bizlerin bu görüntülerle vicdanları yaralanırken, ULEMA oturduğu yerden dilencilere para vermeyin diyor. TCK 544. maddesiyle dilenciliği  kabahat nevinden bir suç olarak değerlendiriyor, dilenirken yakalanan kimseyi de 50 TL ile cezalandırıyor. TCK 545, kardeşim bari bu işi 15 yaşından küçük çocuklara yaptırmayın diyor.  Kimi,  iş bulamasa dahi bir kişinin dilenme hürriyetinin olmadığını söylüyor.  Zabıta konunun tek başına  kendine  bırakılmasından şikayetçi. Kimi de, (bu çok ilginç ama) Danimarka’da bir dilencinin haftada 2000 TL kazandığından dem vuruyor/ bunu haber diye yazıyor. Ne yani Danimarka’ya mı gidelim?  
Kimimiz tarih çok önemli derken, yerinde zerre iz kalmayan , tahmini burada şöyle bir şey vardır diyerek tarihi restore etmek adı altında trilyonları harcarken   kimimiz hedef 2023 Türkiye’si diyor ve buna dönük yatırım yapıyor. Ama, CANER, BARIŞ ve daha niceleri  bu günün demokrasisinde dileniyor? Acaba, İLERİ DEMOKRASİDE dilenmek var mıdır?