Sabiha DOĞAN


Birlikte yaşarım evlenmem, flört ederim nikahlanmam!

Birlikte yaşarım evlenmem, flört ederim nikahlanmam!


Hiç birimiz mahallenin ya da toplumun namus bekçisi değiliz elbette. İnsanların evlerinde yaşadıkları özel dünyaya el atma muradımız da yok. Lakin, yaşananları yok saymak olmuyor gibi davranmak da anlamsız.

Toplumumuz, modernlik iddiasına rağmen, muhafazakarlıkla iç içe geçmiş yaşamsal kodlara sahip. Beyaz Türkler müstesna tutulursa, ezici çoğunluğun bundan bir şekilde nasiplendiği ortada. Durum böyleyken sosyal yapıyı öteleyen, yok sayan bir anlayışın sorun odaklı olacağını görebilmek için de müneccim olmaya gerek yok!

Karma yaşanan öğrenci evlerine müdahale edilecek mi, tartışmasını yaparken ön plana çıkan iki başlık, toplumsal düşünsel yapıya ilişkin mesajlar vermesi açısından önemliydi.

Bir taraf tamamen savunmada olmak üzere, kızlı-erkekli yaşanan öğrenci evlerinde cinsel hiçbir paylaşımın yanmadığını iddia edercesine yaklaştı olguya. Birlikte yaşama kararı alan karşı cinsten gençlerin aynı evde abi-kardeş gül gibi geçinip gittiklerini ima edercesine yaklaştılar konuya. Hani neredeyse -ensestin gerçek oranının dahi tahmin edilemediği ülkemizde- ne hikmetse sağlıklı gençlerin aynı evde kardeş kardeş yaşadıklarını söyleyecek oldular.

Askerdeki delikanlıları zapt-u rapt altına almak için kumanyalarına bilumum çeşniler katılarak destek alındığına dair şehir efsanelerinin sıklıkla döndüğü ülkemizde böylesi bir ima neden ve hangi argümandan destekle yapılabilir, gerçekten hayret verici! Bunlar, karma evlerde kalanların ne tür bir mekanizmayla bu ilişki boyutunu yaşamayı başardıklarını paylaşırlarsa, en azından cinsel suçluları tımar için kullanılabilinir değil mi!

Diğer taraf ise, büyük bir heyecan ve savunma refleksiyle “Sen, kızının üç beş erkekle aynı evde yaşamasını ister misin?” yollu özdeşleştirme yapılarak muhatabını sıkıştırmaya çalışmıştır. Bu, aynı zamanda verilecek “Evet!” cevabının önünü kesmeye yönelik bir sorudur aynı zamanda. Şaşırtıcı olan, karma yaşama karşı çıkanların aynı soruyu kız kelimesiyle erkek kelimesini değiştirdikleri zaman sorabilme cesaretlerini yitirebilme ihtimalleridir.

Namus ve ahlak kavramını kadın üzerinden yürüttüklerinin izlerini taşıyan bu soru kalıbını kuran çoğu kişi aslında erkek çocukları için benzer endişelere sahip olmadığının ip uçlarını vermektedir. Yapıdaki bir diğer amaç ise soruyu soran kişinin zihinsel kodlarında tersi yönde bir algı bulunsa dahi karşısındakini sessiz bırakabilecek materyali kullanma isteğidir.

Oysa modern dünyanın da, İslam dininin de paradigmasında işlenen cürümleri/günahları/suçları cinsiyete göre tasnif edip cezai müeyyideyi ona göre verme bulunmaz. Tamamen ataerkil bir gelenek dünyasının yansıması olan bu düşünce biçiminin yerleşik, sözlü kurallar dışında bir dayanağı bulunmaz.

Tüm dünya yazısız kanunlara İngiltere’yi örnek vereceğine aslında bizim ülkemize işaret etse daha isabetli davranmış olur. Kanunda kitapta yeri olmayan, yazılı hiçbir belgeye sözleşmeye dayanmayan değişmez kurallarımız şaşmaz kanunlarımız vardır bizim! Adına örf-âdet, gelenek-töre, atadan-dededen görme, “Elalem ne der!”den beslenme dizi dizi şaşmaz değişmez yasalarımız...

 Yasalar, savunmalar bir tarafa ne devletin karma öğrenci evlerini basacak yasal düzenleme yapacağına inanıyorum ne de gençlerin özel yaşamlarına çerçeve çizme hakkını kendimde buluyorum. Bununla birlikte bir kesimin öğrenci çevresinde yaşanan çirkin tezgahlarını, fuhuş bataklarını, madde bağımlılıklarını görmezden gelmek istemesini anlamakta da zorlanıyorum.

Üniversite görmüş herkes bilir ki, kampüste de öğrenci ortamlarında da çoğu gencin “sevgilim” diye arkadaşına takdim ettiği akranları olması yadırganmaz.

Dindar gençler içinde pek rastlanmayan bu durum da kimi zaman nişanlı, nikahlı sıfatlarıyla delinir. Ancak görülenler sadece bunlardan ibaret değildir. Ayaklı gazetelerin her daim verdiği bilgilerden hangi kızların kendilerini babaları hatta dedeleri yaşındaki adamlara üç-beş kuruş menfaat için peşkeş çektikleri de bilinir.

Gerçek bu ve benzeri örnekleri sıklıkla karşımıza çıkarırken üniversite öğrencileri arasında kürtaj oranının yüksekliği ifadesi karşısında dahi öfkelenenleri nasıl yorumlamak icap eder? Örtük bir toplum olmamız, yaşananların yok sayılmasıyla yol olacağı anlamına gelmediğini hatırlatmamızı gerektirmez ama değil mi?

Yine de bu ülkede kimsenin kapısında polisin devriye gezmeyeceğini bir kez daha hatırlatalım da birileri gizli-kapaklı ilişkilerinin sekteye uğrayacağından korkup tepki göstermesin!

 Milat


twitter.com/sabihadogann