Sabiha DOĞAN


Babam bana insanları sevmeyi öğretmişti!

Babam bana insanları sevmeyi öğretmişti!


 Bir, modern zaman dervişidir benim babam. Aynı zamanda da özgeci bir bilge! Dünyayı, tanıyan nazarlarla temaşa etmeye başladıktan sonra gördüğüm idealin, fedakarlığın, sevmenin, nezaketin ve bu çerçevede birçok şeyin ismi. Doğruları, hayatındaki izdüşümüyle öğreten, dini yaşayarak benimseten. İlk olarak okuyun demişti, sonra da sevin. Tabii bunu sadece lisanla değil, hayatının tüm evrelerinde görülen kuşanmışlıkla anlatmıştı…

Sevmek, saygı duymak, özgeci olmak, onunla bütünleşmiş kelimelerdendir. Ne zaman bu ifadelerle karşılaşsam; babamın göbek adıyla, ya da binbir parçaya bölünmüş ruhani varlığından bir cüzle buluşmuş gibi gizli ve derin bir heyecan yaşarım!

Yaşam biçimleri, inanış türleri ne olursa olsun herkese saygı duymamızı, sevmemizi onun çocuğu olmak kadar doğal ve usuldenmiş gibi benimsetmişti. Bir ayyaşla da muhabbet ederdi; radikal İslamcı düşüncelere, katı görüşlere sahip insanlarla da. Zengin-fakir ayrımı yapmadığı gibi, fakire ezilmişe, garibana gösterdiği ihtimam o kadar iliklerimize kadar işlemiştir ki, -tüm kardeşler- istesek de bundan kurtulamıyoruz.

Bayram sabahı ilk yemeğimizdeki misafirlerimiz hiç kimsenin evindekilere benzemezdi. Babam, bayram namazı sonrası yanına kattığı kutlu misafirleriyle kapıya geldiğinde hepimiz, onları karşılardık. Annemin, ihtimamla yaptığı bayram yemeklerini yüksünmeden önlerine taşırdık. Babam, bu ağır ve kimseye kolay kolay nasip olmayacak misafirleriyle yemeğe kaşık sallarken gözlerinde güzel bir parıltı olurdu. Mahallenin delisi, evsizi, kimsesizi, sakatıyla yediği yemekte sanki başbakanı, reis-i cumhuru ağırlarmış gibi özenli, saygılı, muhabbetli davranırdı. İtiraf etmeliyim; daha çok küçük bir çocukken, bazen    -bayram sabahını sadece babamla geçirmek istememden dolayı- içimden onlara kızdığım olmuştu. Ancak aklım erdikten, babamın tüm öğretilerini hücrelerime sindirdikten sonra bu duygularımdan utanmıştım…

Her cemaate giderdi babam. Şuncular, buncular gibi ayrımlara karşıydı. Küçücük aklımla bunları sorgulamaya kalktığımda gülümser, herkesin aynı davaya farklı yollarla hizmet ettiğini söylerdi. Hepsinin aynı damardan beslendiğini, hepsinin biz olduğunu, milletimizi sevmemiz gerektiğini…

Artık büyüdüğümü zannetsem de, kendimi aklı başında biri farz etsem de hâlâ babamdan öğreneceğim çok şey var. Aklımın yetmediği, zihnimin kavramadığı çok sayıda şeyle karşılaşıyorum çünkü. Bırakınız insanların birbirini sevmesini, kendileri dışında kalan Müslümanları bile ötelediklerini, yok saydıklarını, karşı cephe bellediklerini görüyorum. Bizden olsun, çamurdan olsun mantalitesinin, her yerde hüküm sürdüğünü…

Çıkar çatışmalarının fikirlerden, hedeflerden önce geldiğini tecrübe ediyorum. Davaya değil de, kendi teşekkülüne hizmete adanmış insanlarla muhatap oluyorum. Toplumun, insanlığın, Müslümanlığın maslahatına değil de kendine, kendi toplumunun çıkarına endekslenmiş kişilerle…

Son günlerde aklım daha bir karışık. Bilmediklerim bildiklerimin, anlamadıklarım anladıklarımın fersah fersah ötesinde olduğu için dumura uğramış gibiyim. Bu günlerde, acilen babamın dizinin dibindeki tedrisata ihtiyacım olduğunun farkındayım. O, kimselerin anlamadığı, davranışlarına mana veremediği, herkesin kendi cephesinde eleştirdiği bilge babamın bu konuda söyleyeceklerine, ufkumu açmasına ihtiyacım var.

İnanıyorum ki, babamın yorumları, iyice savrulmuş düşüncelerimi, inançlarımı toparlar, yolumu aydınlatır. Babama ilk neyi soracağım biliyor musunuz; bana en çok Müslümanları sevmeyi öğrettiğini, benim de onları sevdiğimi, ama neden onların birbirlerini sevmediklerini? İnanıyorum ki, babamın buna verecek tatmin edici bir cevabı vardır. Dedim ya, benim babam bir modern zaman dervişi diye…

Twitter.com/sabihadogann