Metin BOŞNAK


Aslında Ney’e hasretiz

Aslında Ney’e hasretiz


İblis ya da Şeytanı suçlar dururuz…
Ancak, İblis'in şeytanlaşmasının insanla meydana geldiğini unuturuz.
Günlük hayatta İblise rahmet okutacak onca şey var ki!
İblis'in şeytanlaşmasındaki nedenden çok ucuz nedenlerle insan şeytanlaşıyor.
Vesvese ile içselleşen şeytan, aslında insanı da o vesvese ile şeytanlaştırır.
Kelimelerin anlamları kayboldukça, onların ifade ettikleri de kaybolur.
O zaman da geride sadece bir artık anlam kalıyor...
Derviş dediğimiz, dervişlik dışına çıkamadığı için derviş kalıyorsa buna dervişlik denmez.
İmkân ve iradenin buluştuğu nokta önemli.
Eğer ki insan, şeytanlaşamadığı için melek kalıyorsa bu da anlamlı değildir.
İradenin tecelli alanı ya yoktur, ya da irade yoktur.
Belki de Şeytan birinci aynamız oldu insanlar olarak.
Onunla Aşk için kaybetmeyi de öğrendik desek, küfre girer miyiz bilmem...
Yani Şeytan'ın Âdem’e secde etmemesi, Âdem’le Allah'ı paylaşmamak amacından dolayı oldu.
Ve Aşk'ınlığı orada başladı.
Şeytan'ın meleklerin hocası olduğunu bir yerlerde Tevrat ifade eder.
Aslında bu algı Tevrat editörlerinin kafa karışıklığını ifade eder.
Tevrat'a göre, 'iyilik ve kötülük bilgisinin ağacından' insan yiyince, Tanrı 'insan, bizden biri oldu der.' Çünkü o bilgi tanrısaldır...
Öte yandan, bilmenin insanın günahkârlığına delalet ya da dayanak olduğu anlayışı öyle yerleşti ki, 'şeytan, meleklerin hocası' oldu birden.
Kuran'daki haliyle ise, zaten hayır ve şerrin bilinmesi teşvik edilirken, Kur'an'ın temel misyonu olarak da bu bilgilenme ortaya çıkar.
Ve yine Tevrat editörlerinin yanlış yorumladığı bir şey: 'Aslında insanın zaten cennetten çıkması gerekiyordu.'
Dahası, Tevrat'ın öncesine uzanan bir kadın algısı var.
O da Lilith ile başlıyor.
Rivayet'e göre, Lilith Âdem’e üstünlük taslar ve huzurdan kovulur.
Daha itaatkâr olsun diye, Tanrı Havva'yı yaratır, ama nasılsa 'kadın milletinin' genlerinde var olduğu sanılan bir damar bu sefer yine ortaya çıkacak ve Âdem’in cennetten çıkarılmasına vesile olacaktır. Bu nedenle, Apokriflerin dilinde, ölümün nedeni olarak kadın ifade edilir.
Dünya zordur...
İşte o Lilith, zamanla bizim Leyla'mız olacaktır.
Lilith hem gece hem ölümü ifade eder.
Ve aslında Tevrat'ta yoktur; Yahudi folklorunda var.
Lilith öyle bir korku unsuru olur ki, çocukları sadece 'Türkler geliyor!' diye değil, 'seni Lilith'e veririm görürsün, diye de korkuturlardı.
Dahası aslında, Cenneti gördükten sonra yeryüzüne zaten inmemiz, onu hak etmemiz gerekiyordu. Ondan dolayı idi bu iradi tasarım...
Meleğin melekliği, şeytanın şeytanlığının insanda tecelli etmesi gerekiyordu.
Zaten Tevrat'a göre Cennet, bizim Güneydoğuda olduğu için, cennetten dünyaya değil, Güneydoğudan çöle atılmak anlamına geliyordu atılmak. :)
Kadın'ın dünyadaki sıkıntıların ve ölümün nedeni gören Tevrat’ın aksine, Kur'an Allah'ın yarattığı zamanın, İblis'le parçalı tarihe dönüştüğünü anlatır.
Ve bu nedenle, tarih öncesi dediğimiz dönem aslında, insanın dünya hayatına dair dönemdir.
Öncesinde tarih zaten yoktur.
Dahası ilk halinde insan, Allah'ın iltifatına hak etmeden maruz kaldı.
Sonrasında hak etmesi daha anlamlı olacaktı.
Aşk böyledir…
İnsanın şahitlik düzeyindeki varlığı, tecelliyle anlama ve idrak düzeyine inerken, sancıları artar ve onunla beraber de pişme süreci...
Tevrat'ta insanın 'düşmesi,' Kuran’da insanın cennetten çıkarılmasına denk bir anlamdadır.
Peki, 'af' tecelli ettiğine göre, dünya neden?
İnsanın dünyadaki varlığı bir kaç hasreti birden başlatır.
Her güzel yer özleminde yaşadığımız da aslında odur.
Birinci hasretimiz Allah'ın lütfettiği şehadet makamıdır.
Ruhen olan hasretin birinci kademesi Allah'ı doğrudan değil, dolaylı olarak algısı.
Ve Cennetten ayrılmak ikinci kademe hasrettir.
O alanda meleklerin de varlığı söz konusu idi.
Ancak yine de insan onlardan üstündü.
Yani Vatandan sılaya başlarken yolculuk, Âdem ve Havva da ayrıca dünyada tadarlar hasretin yakıcılığını. Üçüncü hasret budur.
Ruhsal hasretten sonra, mekânsal ve bedensel hasret ve sonrasında duygusal bir hasretin varlığı insanı dünya içinde hamlığını atmaya iter.
Sonraki hasret, Âdem ve Havva'nın çocuklarında başlar.
Ve artık doğan her çocuk aslında hasretle doğmaya başlar; Günahla değil!
Her ceninin anneden ayrılması, insanın cennetten ayrılmasının temsilen ifadesi olacaktır.
Hâsılı, dünya gurbet ve hasret mekânı olacaktır.
Sıla'ya dair her şey Cenneti anlatır, Anneyi anlatır, Aşkı anlatır, korunaklı ortamdaki bütüncül varlığımızı anlatır.
Kendimizle bir olmayı, kendimizden kopmayı anlatır.
Ve her sevgili aslında Sılamız olarak içimizde doğuştan vardır.
Arada vatanda kalırız, ama her daim sılada kalmamız ondan.
Hâsılı, takvim güneşten, aydan önce, hasretle başlar.
Her doğum günü aslında hasretin başlangıcını kutlarız.
Sıla bir muttasıl vatandır.
O nedenle vuslat dediğimiz, sonsuzluk çarpı ramak olarak yaşanır.
Firkat asıl tarihtir.
An olur kendimize de hasret kalırız.
Ve bu hasretler aslında diğer hasretlerin içimizde açtığı fay hatlarının zelzelesi olur.
Sarsılmak...
Zellelerden bahsedenler vardır da, zelzeleleri unuturlar. Varlığımız asıl zelvedir.
Güya hafifletirler ki, mutlak örnekler de heykel gibi dikilsin karşımızda.
Ve hasretlerin bir kısmını duygusal yastık olarak ergenlik öncesi dönemle avutma çabalarımız olur.
Freud anlamaz bunu, Lacan biraz yaklaşır.
Aradığımız aslında sılada bıraktığımız kendimizdir.
Gurbetin bin türlü hali var.
Ve Sılada kalan çocuk da cenin halini, cennetini arar hep.
Gurbette sıla görüntüleri olur bazı.
Film gibi izleriz, bazen rüyada, bazen hallerimizde.
Avunuruz bazı, ancak sonra daha alevlenir hasret.
Ve hasreti aşmak arzusu belki bizi bazen meleğe, bazen şeytana yaklaştırır.
Ve aslında hasret onların aktivasyonu için lazımdır.
Sancılıdır.
Her vatan toprağına dokunan dudak sılayla bir olmak arzusu olur.
El içinde terleyen elde bir olmak arzusu, evimize kapanmalar benimizle bir.
Kendinden olduklarımızla, bizden olanlar arasında bir köprü gibi parça parça kalırız.
Takvimler ve hasret arasında sılalaşır ömrümüz.
Masallarla başlayan hayatımız, kendi başına masal olana dek, gerçek sandığımız masalları kendimiz okumaya başlarız artık.
Ve birer anlatı olur takvimler, bir nokta, bir virgül ve arada ünlemler soru işaretleri yolda, sonrası üç noktadır.
Bir bir harflerimiz dağılır toprakta kendi elementlerine dönüşür.
Masal olmuşuzdur sonrakilere.
Yeni bir anlatı daha çıkar. Okunmak zamanı.
Hâsılı, yaşantılarımız Sılayla Vatan arasında geçer.
Ney’lersiniz?