Yazdıklarıma ne var ki bunda diyeceğiniz ön yargısıyla başlıyorum. Ama asıl yazmama sebep aranızda sadece bir kişinin evet “bu adam doğru söylüyor” diyerek içinde bulunduğu hale çeki düzen vereceği umudu. İşte bu umut davamı, inandıklarımı anlatmam için yeter.
Size ne var ki bunda diyebileceğiz birkaç olay yazayım öncelikle.
Kendisi, “beyinsiz, geri zekalı , aptal” gibi kelimeleri sık sık kullanan ve bunda beis görmeyen doçent seviyesindeki bir akademisyenin daha ağır ifadeler, düpedüz küfürler için yardımcı doçent seviyesinde başka bir akademisyene müracaat ettiğini gülümseyerek anlatması; bir de “adam sağlam küfür ediyor “ arkadaş demesi;
Düpedüz küfre dilini iyice alıştırmış eski emekli kurmay albay yeni yardımcı doçent bir akademisyenin bu duruma karşı uyarılınca, “gençlerle daha iyi iletişim kuruyorum” diyerek üste çıkmaya çalışması;
Sivri kalemiyle nam yapmış birinin, akil adam seçilince duvara astığı baltasını gezi parkı eylemleri için yeniden ele alarak burada yazmaktan utanç duyacağım ifadelerle sağa sola sallaması;
Hastasını muayene eden doktorun, ağzından çıkanı kulağı duymayan, bir hasta yakının uyarmasını üzerine, özür dilemek yerine küfrüne meşruiyet araması;
Belki, bu yazdıklarımın daha fazlasını yaşıyor, duyuyorsunuz belki bu yüzden ne var ki bunda diyebiliyorsunuz. Ama, naçizane, argonun, küfrün, saygısız ifadelerin kimlere karşı, niçin yapıldığını sorsam yanıtınız ne olur?
Yukarda, insanların edep öğreticiliği rolü verdiği kimseler bu haldeyse, bu eğitimden nasiplenmemiş insanlar nelere tepki vermez ki!
Bizim tuttuğumuz takımı tutmayanlar.
Bizimle aynı siyasi fikri paylaşmayanlar.
Bizim sınıfta olmayanlar.
Beyaz renkte olmayanlar.
Erkek olmayanlar.
Bizim köyde oturmayanlar.
Bizim evde ikamet etmeyenler.
Bizim kadar bilmeyenler.
Bizim gibi giyinmeyenler.
Bizim izlediğimiz diziyi izlemeyenler.
Bizim okuduğumuz kitabı, dergiyi, gazeteyi okumayanlar.
Bizim gittiğimiz camiye gitmeyenler.
Bizim şeyhimizden tövbe almayanlar.
Bizim gibi inanmayanlar.
Hepsi ne kadar hakareti, küfrü hak ediyorlar değimli (!).
Saydığım şeylerin içinde benim de bir yerim var. Bir yerlere ait hissediyorum kendimi. Ait olduğumu söylediğim şeylere benimle beraber ait olan kimselerde de “ötekileştirici” tavrı maalesef görüyorum. Eğer, bilgimiz, siyasi görüşümüz, inancımız ve saire değerlerimiz gerçekten kıymetliyse, bunu başkalarına da yaşatmak için mücadele vermek gerekmez mi?
Bir fikir, düşüncede çoğunluğu elde edince, bencilleşerek, kısaca bizim gibi olmayanları fikrimizden uzaklaştırıyorsak, ya bizde ya da fikrimizde bir arıza vardır. Aksini iddia ediyorsak, başkalarını ayıplayan, küçümseyen üslup ve tavırlar yerine ait olduğumuzu iddia ettiğimiz davamızı sabır ve azimle anlatma dilini seçmeliyiz.
Dil, kalbi yansıtır. Ağzı küfür dolu bir adamın, kalbinin ne kadar temiz olduğunu, o kimsenin ne büyük bir ilim adamı, siyasetçi, öğretmen, doktor, dava adamı olduğunu anlatmaya çalışıyorsanız, ne büyük yanılgı içinde olduğunuzu zaman size gösterecektir. Benden hatırlatması.