Naif KARABATAK


Başkandan Mektup Var!

Başkandan Mektup Var!


Herkes ÖSYM Başkanı Ali Demir’i suçluyor, bütün oklar ona dönüyor, siyaseti bile o belirliyor. Bugünlerde en çok eleştirilen, en çok kızılan, en fazla gündemi karıştıran o.
 
O’nun yüzünden binlerce öğrenci meydanlara çıkıp eylem yapıyor…
 
O’nun yüzünden eylem yapanların arasına karışan provokatörler ortalığı karıştırıyor.
 
O’nun yüzünden Başbakan Recep Tayyip Erdoğan çıkıp, misliyle mukabelede bulunarak, “Biz on bin genci Taksim’e yığarız” diyor…
 
Yine o’nun yüzünden MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, “on bin gence” sinirlenip, “biz bin bozkurtla başbakanı Kasımpaşa’ya kadar kovalarız” diyor.
 
Kim kimi kovalıyor, neden kovalıyor daha anlaşılmamışken, başbakan çıkıp, “Allah Allah? Sayın Bahçeli sen bozkurtlarla mı dolaşıyorsun? Ben bozkurtla dolaşmıyorum, ben eşrefi mahlûk olan insanlarla dolaşıyorum…” diyor…
 
Yine O‘nun yüzünden bu defa Bahçeli sazı eline alıp, başlıyor bozkurtlarla çakalları kıyaslamaya…
 
Kimin ne söylediği belli değil, bozkurtun mu, çakalın mı daha şerefli bir mahluk olduğu da hesaplanmamış…
 
Unutulan ise çakalların her zaman sığınacağı bir yeri vardı…
 
Çakalları tipine bakarak ayrıt etmeniz mümkün değildi…
 
Daha çok “para” olan yere giderlerdi…
 
Bugün birine, yarın öbürüne, diğer gün başkasına…
 
Çakallar dün de vardı, bugünde var, yarında olacaktı…
 
Çakallar, çakallık yapardı…
 
Ellerinden başka bir şey gelmez, çakallığı gizlemek için de her yolu denerlerdi…
 
Bozkurt’un ise bozu, karası olmazdı…
 
O zaman bu tartışma abesle iştigalden öteye gitmezdi…
 
Ama bütün bunların müsebbibi de Ali Demir’di…
 
Siyaset kızışıyor, tansiyon artıyor “elle tutulur” bir şey bulamayan muhalefet ise “bugüne kadar görmek istemedikleri” gençlerin ardına sığınıyorlardı…
 
Daha düne kadar öğrencilerin bursunu mahkemeye verip, onları perişan eden CHP, seçim beyannamesini açıklıyor, vaat etmediği hiçbir şey bırakmıyordu…
 
Öğrencilerin altına jaguar bile çekebilirdi, o kadar yani…
 
CHP’de öğrencilerin ardına sığınıyor, MHP’de, BDP’de…
 
Herkes sınavlarda şifre arıyordu; kaç haneliydi, kaç basamaklıydı, ne kadarı rakam, ne kadarı harf belli değildi. Kozmik odadan mı çıkmıştı, istihbaratın şifresi miydi, yoksa Ergenekon’dan “aday” edilenlerinin izlerini mi taşıyordu?
 
Hiç kimse bilmiyordu?
 
Şifre çözücülerden kimse destek istemedi, hiç kimse “bilirkişi” arayışına gitmedi…
 
Ali Demir önce şifre yok dedi, sonra şifre var dedi, daha sonra şifreyi basın için hazırladık dedi…
 
Bir ileri gitti, bir geri geldi…
 
Kendisinden çok emindi, suiistimal yoktu…
 
ÖSYM Başkanı öğrencilere mektup yazdı, hallerini hatırlarını sordu, sonra da “şifreyi bırak, geleceğe bak” dedi…
 
Mektupla yetinmedi, isteyene detay gönderdi, cumhurbaşkanı, başbakan, başbakan yardımcısı ve diğerleri şifrenin olmadığı kanaatine varmış, açıklamadan tatmin olmuşlardı…
 
Etkili ve yetkilileri ikna eden Ali Demir, bir anda ilginç bir atak yapıp, konuyu araştıran savcıya “Sınavı iptal edelim mi?” diye sordu…
 
Hani emindi ya işte o kadar…
 
Tam şifre küllenmeye yüz tutmuştu ki, bozkurtlarla çakalların düellosu arasında Ales denen illet ortaya çıktı…
 
Bazı kitapçıklar hatalıymış…
 
O kadarcık hata kadı kızında da olurmuş…
 
Bu defa Alescileri sokağa dökmek isteyenler çıktı meydane, hepsi de birbirinden merdane…
 
Bu defa etkili ve yetkililerin tepesi attı, seçim üzeri sınav okları fena halde yaralamaya başlamıştı…
 
Bir şey var mıydı, yok muydu, ikisinin arasında kalmanın ne alemi vardı?
 
Ali Demir yine çıktı meydana…
 
Bir süre basından uzak kalmış, yüzü unutulmuştu…
 
Arıza vardı, sonucu etkilemezdi ama 500 kadar kitapçık hatalıydı…
 
Baskı hatası canım. Hani eskiden mürettip hatası vardı, tıpkı ondan…
 
Sonra Ali Demir yine kalemi kağıdı eline aldı…
 
Öğrencilere mektup yazacaktı…
 
***
 
Yukarıdan beri okuduklarınızdan bir şey anladınız mı bilmiyorum…
 
Zaten bütün ülke bir şey anlamadı…
 
Ama ben anlatayım…
 
ÖSYM Başkanımız çok iyi niyetli birisi…
 
Nostaljik takılmayı seviyor…
 
Unuttuğumuz değerleri bize hatırlatıyor…
 
Sanal da olsa bu ülkede bir mektup gerçeği olduğunu yerleştirmeye çalışıyor…
 
Gençlere mektup yazarak, mektup geleneğini devam ettirmek istiyor…
 
Diğer her şey teferruat…
 
Bir de muhalefetin gıcıklığı…
 
Başka bir şey bulamayınca Ali Demir’in makamıyla oynamaya başlıyorlar…
 
Neymiş koltuk sallanıyormuş…
 
Ali Demir, demir atma yerine yelken açması gerekiyormuş…
 
Yani basmalıymış istifayı ya da alınmalıymış koltuğu…
 
Bir koltuk tutturmuş gidiyorlar…
 
Kardeşim, adamcağız bu ülkede unuttuğumuz bir değerimizi hatırlamamızı istiyor.
 
Sarılın kaleme kağıda yazın mektup, eşinize, dostunuza, arkadaşınıza, seçmeninize, adayınıza, vekilinize…
 
Kime yazarsanız yazın…
 
Bırakın Ali Demir’in koltuğunu, yahu bıraksanıza, bak hala çekiyorlar…
Naif Karabatak
26 Nisan 2011